8.01.2010

küskün kahvenin türküsü

carson mccullers

kendilerini başkalarından, daha sıradan kişilerden ayrı kılan bir niteliğe sahip kimseler vardır. böyleleri çoğu zaman yalnızca küçük çocuklara özgü bir içgüdüye, kendileriyle dünyadaki her şey arasında yakın ve yaşamsal bir ilişki kurma içgüdüsüne sahiptirler.

sonbaharın ilk soğuk gecelerindeki sessizlik gibisi yoktur.

bir kez birisiyle birlikte yaşadıktan sonra, tek başına yaşamak bir işkence olur. saatin tiktakları ansızın durunca, yalnızca odunlardan yükselen alevlerin aydınlattığı bir odaya çöken sessizlik, bomboş bir evdeki korkunç gölgeler.. tek başına yaşamanın dehşetini göze almaktansa, can düşmanınızı eve almak yeğdir.

yararlı her şeyin bir fiyatı vardır; yalnızca parayla satın alınabilir. düzen bunun üzerine kuruludur. bir balya pamuğun ya da çeyrek bir litre pekmezin fiyatını bilirsiniz; bunun nedeni aklınıza bile gelmez. oysa insan yaşamına hiçbir değer biçilmemiştir. bize bedava verilir, geri alındığında da bir şey ödenmez. peki nedir değeri? çevrenize şöyle bir bakarsanız, bazen çok düşük bir değer biçildiğini, bazen de hiçbir değer biçilmediğini görürsünüz. çoğu zaman çalışıp ter döktükten sonra düze çıkmazsanız, ruhunuzun derinliklerinde pek bir değer taşımadığınız duygusu doğar.

insanlar çaresiz ya da çok hasta olmadıkları sürece, ele alınıp bir gecede daha değerli, daha karlı nesnelere dönüştürülemezler.

gerilim anlarında, büyük bir eylem başgöstereceği zaman, insanlar toplanıp bekler. bir süre sonra hep birlikte eylemde bulunacakları bir an gelir. düşünerek ya da aralarından birinin istemiyle değil de, sanki dürtüleri birleşmiş gibi. böylece karar, aralarından birine değil, tüm olarak topluluğa aittir. böyle bir anda hiçbiri duralamaz. sorunun barışçıl yollardan mı çözümleneceği, yoksa ortak eylemin yağma, vahşet ve cinayetle mi sonuçlanacağı, yazgıya kalmıştır.

"vay canına" demiş arabanın tekerleğindeki sinek, "amma toz kaldırıyoruz."