adalet ağaoğlu
"..mına koduğumun!.."
bayram artık bunu güldenhouse sürücüsüne mi söylüyor, onu saygıyla kamyonetine bindirip bayram'a doğru gelmekte olan trafik polisine mi, kendisine mi, yoksa öylece, ortalığa mı, bilinmez. öteki memur, 100 metre ilerde, bir traktörü durdurmuştur. traktöre bağlı taşıyıcı sıkıştırılmış, balyalanmış samanla yüklü. traktör sürücüsünün ardını görmesine olanak vermeyecek kerte yüklü. ağzı sarmısak kokan memur, arkadaşından yana bakıyor: traktörle işi uzun onun. biz de şu işi sonuna bağlayalım.
"ortada şikayet edecek bir şey yokken elin adamını durdurtuyorsunuz bize. pes doğrusu!"
"baktım, anlaşmak zor olacak şimdi memur bey. dilimizi bilmez. yurdumuzu bilmez. el ellerinde.. içim elvermedi.. ne bileyim.."
bayram, bunları söylerken elini memurun omzuna koymaya, onunla bir olduğunu göstermeye, ona açılmaya hazırlanıyordu. memur, onun bu hevesini bıçak gibi kesti:
"maalesef 60 lira ödeyeceksiniz. 30 lirası görev başında bizi oyaladığınız için. öteki 30 lirası, size, yola devam, dendiği halde, yolu hala işgal etmekte olduğunuz için.."
öndeki kamyonetin motoru horuldamaya başlamıştı. bayram'ın beyninde de bir vınlama..
"evet, çabuk olalım lütfen!.."
memur, yan gözle traktör başındaki arkadaşına bakıyor.
"yapma allasen memur bey.. olur mu? ben..."
memur, akı kirli gözleriyle iyice gaddarlaşıyor:
"lütfen çabuk olalım.. lütfen meşgul etmeyelim.."
bu "lütfen"lerdeki lütfensizlik, bu "lütfen"lerdeki kırıp dökücülük bayram'ı, bir daha belini hiç doğrultamayacakmış gibisinden hırpalıyor, tüketiyor. diyarbakır cezaevi'nde "lütfen" eşliğindeki her başlangıcın ardından mutlak tekme, tokat, tükürük, kan, haykırma geldiğini, peşine bunlardan birini ya da hepsini birden takmamış hiçbir "lütfen"in ağızlarda harcanmadığını buluveriyor birden. beyninin derinlerinde, hep ayrı ayrı yerlerde durup durmuş olan "lütfen"lerle o tokatlar, o tekmeler, o tükürükler, kanlar, o haykırmalar ancak şimdi, şurda, memurun akı kirli gözleri önünde birbirine ulanıyor; bir bütünlük kazanıyor: "lütfen bizi yormayın!" "lütfen saklamayın!" "lütfen konuşun, konuşun lütfen!" "lütfen bizi daha fazla meşgul etmeyin!" "lütfen uzatma, it!" "lütfen boş yere oyalama orospu çocuğu!"
bayram 60 lirayı hemen verdi. sonra, çok çabuk kaçtı memurun yanından. balkız'ını hırpalayacağını, motorunu yoracağını hiç düşünmeden, cip hoplatır gibi birkaç kez hoplatarak kaldırıp sürdü yola. yol dümdüz uzanıyor. süslü kamyonet, taa ilerde, artık soluk bir leke olarak görünüyor. karşıdan gelen bir yolcu otobüsü bayram'ın başını döndürmeye yetiyor. gözleri bulanıyor: ne oluyor bana kızım? ne oluyor balkız, ha? uykumuz mu var? hap mı yuttuk?