doris lessing
insanın başına her şey gelebilir.
aristokratlar, tavşanlar gibi üreyebilirler, doğal sayılır bu; ama onların buna yetecek paraları vardır. yoksullar da çok çocuk yapabilir, yarısı ölür gider, bu da doğal sayılır. ama bizim gibiler, ara yerde kalanlar, biz düşünüp taşınarak çocuk yapmak zorundayız, onlara bakabilelim diye.
berbat bir işte çalışsan, hatta işsiz bile kalsan da iyi okullarda okumuş olmak kötü okullarda okumuş olmaktan yeğdir.
dorothy yepyeni bir konuşma tarzı edinmişti; ağzından çıkanları can kulağıyla dinler, ağzından çıkabileceklerden korkar gibi. harriet bunu ayrımlıyordu; çünkü kendi duyguları da böyleydi, en basit bir şey söylerken bile. düşünceleri, başkalarının bilmesini istemedikleri gizli mecralarda akan kimseler böyle konuşurlar.
bir çocuğun ayaklanmasından sonraki bir yılı en zor yılıdır. korunma nedir bilmez, tehlikeden anlamaz, yataklardan, sandalyelerden aşağı atar kendini, boşluğa fırlatır, sokaklara kaçar, her an izlenmesi gerekir. bu aynı zamanda çocuğun en tatlı dönemidir. en sevimli, insanın içini cız ettirecek kadar cana yakın ve komik. sonra yavaş yavaş çocuk akıllanmaya başlar ve hayat daha kolaylaşır.
piyangodan ne çıkacağını hiçbirimiz bilemeyiz, çocuk doğurmak da işte budur. neyse ki ya da yazık ki, bunda seçme hakkımız yoktur.
herkesin bildiği gibi bütün bu okullarda, eğitilemez, sindirilemez olan umutsuzlardan oluşan, tortu gibi bir tabaka vardır. bu çocuklar sınıftan sınıfa geçerek okulda yol alır ve ayrılabilecekleri mutlu günü beklerler. çoğunlukla okul kaçağı olmaları da öğretmenlerini rahatlatır.