botho strauss
bir adam, terk edilmiş bir istasyonda oturup treninin gelmesini boşuna beklediğini ne zaman fark eder ki?
memlekette, gişesi mukavvayla kapalı, büfesinin storları inik, ne gazete ne bilet satılan, memursuz, bekçisiz; ama yine de köyleri bölgenin kentine bağlayan bir trenin günde bir ya da iki kez uğradığı pek çok istasyon vardır.
oysa, istasyon binasının salonundaki camlı çerçevede asılı tarife de yok şimdi. cam zaten kırılıp gitmiş, çerçevenin içindeyse bir birahanenin reklam pulları bulunuyor. koca koca dış seyahat afişleri ya boydan boya yırtık ya da politik yazı püskürtmeleriyle kaplı. bu istasyonun hala işlediğine yönelik en küçük bir belirti yok ortalıkta. ama bitkin yolcu, sırt çantasını çıkarıp süprüntü yığınını kenara iterek bir bankın üstüne ille de oturmuş işte. her ihtimale karşı treninin gelmesini ve durmasını bekliyor. ilk bir saat içinde, önden hiç anons edilmeksizin bir yük treni ve ardından bir ekspres, homurtuyla gelip geçiyor. ama bekleyen adamı zerrece şaşırtmıyor bu ve bekleyişinde herhangi bir kuşku da doğurmuyor. bir başına saatlerce yürüdükten sonra nihayet istasyona varmıştır. ve bağlantılı herhangi bir yerleşim yeri bulunmaksızın, çift hat yanında öylece duran bu bina, kendisini rahatça evine ulaştıracak doğru bir yere geldiğinin yeterli güvencesidir. kaldı ki mantıksız da değil, kesin bir sakat yargıyı izlemektedir o: hiçbir tren durmuyor olsa böyle açık bir istasyon da olmazdı; yorgun yolcuların umuda kapılmaması için hiç değilse kilitli olurdu.
her neyse, adam oturmayı sürdürür ve kendi treninin er geç gelip duracağına inancı hiç sarsılmaksızın saatler boyu bazı trenlerin durmadan geçişini dinler. çünkü karasu inmiş ayaklarını biraz dinlendirmek için bir bekleme salonuna varıp da mekanın niteliğine karşın burada beklemenin artık hiçbir işe yaramadığına inanmak oldukça zor; hatta belki de imkansızdır bile. kaskatı bankın üstüne uzanır, sırt çantasını şakaklarının altına sokar. istasyonun koca binası içinde uykuya dalar. o içindeki köklü sabır ve evine gitmekten ibaret olan tek kaygı sayesinde, tüm duyularını, kendisine sıkıntı verebilecek ve havasını bozabilecek her çeşit ayrıntıdan uzak tutmayı başarmıştır.