duvara yumruk attığında genellikle duvar kazanır.
belki ölürken söylediklerimiz ardımızdan söylenenler kadar önemli değildir. öldüğünüzde birisinin sizin arkanızdan söyleyeceği en güzel şey nedir? peki ya en kötüsü nedir? kim olduğunuz ikisinin arasındadır. veya belki kelimeler bir hayatı tanımlamak için kifayetsizdir. belki de yaptıklarınız tanımlar.
kazanmak her zaman en iyisi değildir. düşünün bir. bir anda bir sürü paranız oluyor. nasıl harcayacağınızı düşünerek endişeleniyorsunuz, nasıl saklayacağınızı, yatırımlarınızı. ihtiyacınız olmayan bir sürü eşya alırsınız ve sonra da bunalıma girersiniz. diğer taraftan kaybetmeninse arındırıcı bir etkisi vardır. hiçbir şeyiniz yoksa ve hayatınızdaki tüm gereksizliklerden sıyrılırsanız özgür kalırsınız.
gezegenin üzerindeki herkes bir çeşit gerçeğe inanmak üzere büyütülür: tanrı'ya, ahlaka, ölümlülüğe, hayatın amacına. bu tür inanışlara genellikle "din" diyoruz. ve eğer hayat sırasında bu inanışlar çökerse, gerçek olmadıkları kanıtlanırsa, takip edeceğimiz ve inanacağımız başka bir din buluruz. bu dönüşüm sarsıcı olabilir; sadece bizim için, ruhumuz için değil; ama etrafımızdakiler için de.
en iyisini yaptığımız sürece ne yaptığımız önemli değildir.
değişime uğrayan herkes eski inançlarını kötüler. çünkü onun işine yaramadıysa kimsenin işine yaramamalıdır. bakış açısı daralır, ışıktan kör olur. hindu da olsa, adsız alkoliklere de katılsa bir fanatiğe dönüşür. bana sorarsanız dünyanın içine sıçanlar fanatiklerdir. fanatikler, tanrı'nın kendi saflarında olduğuna inanırlar. ya geri kalan bizler? bizim ilahi ışığa ihtiyacımız yok. bize gereken, gecenin karanlığında tuvalete giderken ayağımızı çarpmamıza engel olacak kadar bir ışık sadece.