2.04.2010

elli yaş korkusu

erica jong

ün, en büyük karakter sınavıdır.

erkeklerin çoğunluğu prezervatifi kamışlarına takmaktansa nazara karşı muska gibi boyunlarına takmayı yeğ tutarlar.

bir maskenin ardına gizlenmeksizin doğruyu söylemek zordur.

gerçek bilgeliğin öfkeden değil kahkahadan doğduğunu bilecek yaştayım.

v.s. pritchett: dünyaya geliyoruz; bundan önce olup bitenler söylencedir.

dünyaya göz açmamızdan önceki günleri merak ve ilgiyle düşünüp dinleriz; çünkü, gerçekte bunlar bizim ölümlülüğümüzün ön habercisidir ve ölümlülüğümüzü kabul etmemiz de -edebilirsek eğer- ömür boyu süren bir uğraştır.

bellek, tüm varlıklarımızın en dayanıksızıdır. yittiği zaman da ardında, kaymış yıldızlar kadar bile iz bırakmaz.

insanlar, yaradılıştan sıra, sınıf gözeten yaratıklardır; demokrasi onların doğal dini değildir.

temelde köksüz olduğumuzdan köklü olmanın düşlerini kurarız.

okul, çoğu zaman, kültürümüzün en kötü ön yargılarını pekiştirir; zeka, sanki niceliği saptanabilir bir şeymiş gibi çocukları zekalarına göre sıralama eğilimi; cinsiyetleri kalıplaştırarak dişi ile erkeği, (hepimizin kişiliğinde var olan nitelikler yerine) ayrı ve zıt kimlikler olarak görme eğilimi; özgürlük ve ufuk genişletmesi yoluyla değil de ezber ve kısıtlama yoluyla eğitim verme eğilimi).

genç kadınlarını koruyamayan bir toplum çökmeye yazgılanmış bir toplumdur.

"bir azınlık grubunun üyeleri öfkelerini ezenlerden değil, birbirlerinden çıkarırlar."

"üstün zihinler yakındır deliliğe
inceciktir aradaki duvarlar" (dryden)

içerlek yerlerin insanıyım ben
dedikodu, bıçak bilemeler, mutfak şiirleri
oysa akıl erdiremem haritalara
çünkü kadınım, içimde saklarım her şeyi
süsledim mağarayı, postlar astım duvarlara
yerlere yün halılar serdim

piero o ilk sabah, saat on birde, merhaba, demeye geldi. meme başlarıma merhaba, dedi; boynuma, dudaklarıma, dilime, sonra elimden tutup beni yatak odasına götürdü, sırtımdakileri, çıplak kalan her yerimin güzelliğini ayrı ayrı öperek, ağır ağır çıkardı, yatağın üzerinde içime girdi ve içimde, bana sonsuz gibi gelen bir zaman boyunca sımsıkı kaldı; ben de armut ağacının üstündeki meyveler gibi balla doldum ve dalları sallayıp meyveleri yere döken bir fırtınaya tutulmuşçasına sarsılmaya başladım.

insan denen yaratık biçime her zaman içerikten daha çok önem verir.

bugün kitaplarda, sinemada ve televizyonda gördüğümüz cinsellik, gizemden öylesine yoksun ki beni ürkütüyor. gizem, insanlığımızın özüdür. bizi biz yapan şeydir.

oscar wilde: yirmi yıl aşk yaşamak kadını harabeye çevirir; oysa yirmi yıl evli kalmak onu kamusal bir anıta dönüştürür.

gene merton: yeryüzündeki tek gerçek mutluluk, kendi sahte kimliğimizin zindanından kaçabilmektir.

duyguları gözlemleyip betimleme yeteneği, bir tür çırılçıplaklığı yanında getirir. kaygısız ve umursamaz olamazsınız. yazarlar kuşkucudur, kendi kendilerine eza etmeye meraklı, saplantılı kimselerdir. işkenceye ancak kısa sürelerle ara verirler.

öğrenci hazır olduğunda öğretmen ortaya çıkar.

acı çekmek üstüne yazı yazmak, mutluluğu yazmaktan daha kolaydır. çünkü mutluluk dilsizdir.

alfred north whitehead: bir toplumun gerçeği sözü edilemeyen şeylerde yatar.

bu genç adam librofilyak (kitap delisi) bir romantik, bir pikaresk roman kahramanıydı. zorlu kitaplarla uysal kadınları seviyordu.

aşk, inançsızlığı yenilgiye uğratmak için doğar.

ölümsüzlük, bizi sevmiş olanların belleğindeki anılarımızdır.

mesele kendimizin, doğa yolunda bir kaya değil de doğrudan yol olduğumuzu görebilmemizde.

"herkes her an herkesi yargılar."

kadınlar çok zaman kendi bedenlerinden tiksinirler. bazen bana öyle geliyor ki hiç değilse bir kez, kendi cinsimizden biriyle ilişkiye girmenin en önemli yönü, kadındaki bu öznefretle yüzleşmek ve onu özsevgiye dönüştürebilmektir.

cinsel arzunun tek gereksinimi kendisidir, çocuk kanıtı değil. kimsenin bakıp sevmeye olanak bulamadığı sayısı belirsiz çocuk yapacağımıza, birbirimizi çocukmuşuz gibi sevip esirgesek çok daha iyi değil mi?

lou andreas - salome: inan bana, dünya sana armağanlar sunacak değildir. yaşanacak bir hayatın olsun istiyorsan bu hayatı çalacaksın.

"ben neysem bugün, nasıl biri olmuşsam
yaşlı, köksüz ve kendi gözümde asılsız
kurban edildiğim içindir
akıl sır ermez savrukluğuna hayatın
ve zalim tükenişine zamanın." (gore vidal)

özgürlüğü sevmek zordur; çünkü özgürlük bütün bahaneleri insanın elinden alır.

diktatörler kitap yakarlar; çünkü bilirler ki kitap, insanın duygularına sahip çıkmasını sağlar ve duygularına sahip çıkan insanı ezmek daha zordur.