bir süstür kara abanoz, kakılır fildişiyle. odu ocağı harlı
tutar, evi barkı şenlendirir. ve bir ilaçtır, taşla
demir arasında günlerce dövülmüş. balkıyıp duran
bir dermandır yaranla birlikte
yırtılan ipek sesiyle;
çakırpençe hekimler tarafından en eski
bahnamelere düşülmüş bir beğençe gibidir.
yırtılan ipek sesiyle;
serin ve rahat ateşini düşün ibrahim'in. niçin serin?
niçin rahat? onu düşün. işte ibrahim'in ateşi gibidir.
cilası gitmiş gümüşü parlatır. iyi gelir sayrılıklara:
inme, hummalar, bayılma, gaseyan, hatta ölüme
yırtılan ipek sesiyle;
güneşle birlikte bahçelerde mavi gözlü bir aslan dolaşır
yırtılan ipek sesiyle;
mavi gözlü bir aslan, esrik bir aslan. zurayk dediler
adına. mısır'da. tolonoğulları zamanında. sevgili yabancı,
aslanları düşünerek bir şeyin yeni farkına varmalısın:
insan sevişirken bütün çağlarda birden oluyor,
geçmiş çağların hepsini birden yaşıyor bugünle
birlikte. ve bu gerçekten böyle oluyor. bu bakımdan
bir erginliktir sevişmek.
yırtılan ipek sesiyle;
ya gelecek zamanlar? diyorsun. sevgili yabancı,
bir erginliktir aşk. ne var ki mutluluğun kendisi
değildir. yine de en büyük kanıtıdır onun. insanın
aslan kanıtıdır, güneş kanıtıdır aşk
yırtılan ipek sesiyle;
çin'de aslan yoktu eskiden. marco polo
seyahatnamesi'ndeki aslanların hepsini kaplan olarak
düzeltmen gerekir. bu yüzden aslan kelimesi bir
kere geçer çince'de. ejderha kelimesi geçen
onun yerine, sayısız geçer
yırtılan ipek sesiyle;
dilimizde sekiz kere geçer aslan: arslan, arıslan,
arsılan, asılan, arstan, arıstan, arsıl, aslan.
güneş de geçer bir o kadar
yırtılan ipek sesiyle;
sevgilim, hacer'in bedeninden kesilen et parçası
bütün göksuyunu dolaşır. senin bedeninden et
kesilmez. ama kesilse, mevsimin bir parçası olur
yırtılan ipek sesiyle;
ekinim kalın yerdedir
ekinim yufka yerde
yırtılan ipek sesiyle;
çarşılardan
erkek bakır
dişi bakır
yırtılan ipek sesiyle.
burkulmuş altın hali güneşin
sen bir çocuksun, annen sinirden bir de
sevinçten doğurdu seni
yırtılan ipek sesiyle;
bir çocuksun sen, bedeviler gibi ezberindeki
şiirlerle bulmak zorundasın çölde yitirdiğin yolu,
yeryüzü şenliğinin azımsanamaz bir parçasıdır
yaktığın ateş, kıvrıldığın dönemeç, açtığın
şemsiye, kucakladığın yaşlı ağaç; iyi çocuksun;
tuhaf çocuksun; ağzını burnunu tıkasalar
gözlerinle soluk alırsın; gözlerini bağlamaya kalksalar
el ve ayak tırnaklarınla, kalsiyum
ve kalker destekler seni, yeraltı suları destekler seni
yırtılan ipek sesiyle;
bütün evler boşaltılmış, herkes dışarı dökülmüş,
taşıtlar adam almıyor, sinemalar tıklım tıklım,
sokaklarda insan başlarından bir nehir, meydanlarda
insani tabaka görülmemiş bir çiçeğin taç yaprakları gibi
yırtılan ipek sesiyle;
sen ve seninkiler ovalarda değil, denizlerde değil,
durgun ve çalkantısız ve bulanık ve ılık göllerin dibinde
büyüdünüz, sıkış sıkış, en yalın, en ilkel, birbirinizi
yiyerek. arada sırada güvercin kanadı bir aydınlıkla
taranıyordu bakışlarınız, o kadar. bu yüzden seni
başarı hanesine yazmıştır mavi oksijen; desteklemiştir seni
yırtılan ipek sesiyle;
şimdi hınçla ve karışık düşüncelerle üflenmiş
camdan burkulmuş altın halini görüyorsun güneşin
yırtılan ipek sesiyle;
bir arkadaşın vardı ki
neşeliydi el ilanları kadar
ve gözlerinde küçük bir çayır sesi
biri de vardı ki
on yıl kadar önce yenikapı'dan
kesilmiş odun yığınları arasından geçerken
ne gelirse söylerdi ağzına
her şeyi öperdi
hep alçak sesle konuşan
biri de vardı ki
kederini soylu kılmak için
yüreğindeki kurşun yarasına
aşktandır derdi
yırtılan ipek sesiyle;
biri de vardı ki
operetlerde harcadı seni
yeraltı suları bir sebzelikten geçer gibi tatla geçiyor cesetler
arasından; alaca bir çabayla maden damarları arasından;
boğazlanmış hazine şehirlerinden; akasyaların, başı
bağlı söğütlerin, telaşlı katırtırnaklarının, mis keçilerinin, ağırlıklı merinosların altından. serinliğim
duyurmayın anama. hep "ateş, tutuş, yan" diye
bildi bizi; karışmasın aklı fikri. "diyordu peder"
yırtılan ipek sesiyle;
ve şehir. ve galata kulesi (1514 yılında bizanslılar zamanında
şapkası uçmuştu, 1967'de türkler tarafından sünnet
edildi), binalarını çevresine toplamış, yaklaşmakta olan
bir fırtınaya rahatça göğüs germenin yollarını arıyor, görüşmeler yapıyor: kavminin başında, ve
en önde, cehennemin kapısını çalmaya hazırlanan firavun gibi
yırtılan ipek sesiyle;
evet, işte tıpkı öyle
zurayk destekler seni
evet sevgilim, vücutlarımızın arasında binbir
titizlikle kurduğumuz berzah, coğrafya anlamından taşımakta
ve mimari bir olanak halinde uzamakta şimdi
yarının çocuklarına,
yırtılan ipek sesiyle.