27.05.2010

aşk

marcel proust

hayatta ve hayatın çelişen durumlarındaki bütün aşka ilişkin olaylarda, en iyisi anlamaya çalışmamaktır; çünkü nasılsa acımasız ve beklenmedik olduklarından, mantık kurallarından çok sihirli kurallara göre belirlenir gibidirler.

multimilyoner, buna rağmen çok da çekici olan bir erkek, birlikte yaşadığı yoksul ve sevimsiz kadın tarafından kapıya konulduğunda, o umutsuz acıyla, paranın bütün gücünü imdada çağırıp dünyanın nüfuzunu harekete geçirir; yine de kabul edilmezse, metresinin yenilmez inadı karşısında mantıklı bir açıklama arayacağına, kaderin kendisini gönlünden vurup öldürmek istediğine inansa daha iyi eder.

aşıkların mücadele etmek zorunda oldukları, ıstırabın kışkırttığı muhayyileleriyle boş yere tahmin etmeye çalıştıkları engellerin kaynağı, bazen kendilerini kabul etmeyen kadının kişiliğindeki bir tuhaflık olabilir; kadının budalalığı olabilir; aşığın tanımadığı kimselerin kadını etkilemesi, ona bazı korkular aşılaması olabilir; kadının o sırada hayattan, ne aşığının ne de servetinin kendisine verebileceği türden bazı zevkler beklemesi de olabilir.

sebep ne olursa olsun, aşık, kadının kurnazlığıyla gizlediği, aşkın çarpıttığı kendi sağduyusunun ise doğru olarak tahmin etmesine imkan vermediği engellerin niteliğini anlayabilecek konumda değildir. bu engeller, doktorun sonuçta etkisiz hale getirdiği; ama kaynağını bulamadığı tümörler gibidir, tümörler gibi sırları çözülmez ama geçicidirler. yalnız genellikle aşktan daha uzun sürerler. aşk çıkar gütmeyen bir tutku olmadığı için de, artık sevmeyen aşık, eskiden sevdiği yoksul ve hafifmeşrep kadının metresi olmayı sürdürmeye niçin yıllar boyunca, inatla karşı koyduğunu öğrenmeye çalışmaz.