17.05.2010

mar adentro

alejandro amenabar

öldüğümüzde cennete gideceğiz; çünkü cehennemi bu dünyada yaşadık.

karşına senin gibi birileri çıktığı zaman, o cehennem yaşamaya değebilir. onlarla bir sigarayı paylaşmış olmak bunu sağlayabilir.

bir hayatı yok eden özgürlük, özgürlük değildir; ve özgürlüğü yok eden bir yaşam da, yaşam değildir.

kaçıp gidemiyorsan ve kesin bir biçimde başkalarına bağımlıysan gülerek ağlamayı öğreniyorsun.

bir evladın ölümünden daha kötü tek bir şey olabilir; o da onun ölmek istemesi.

korku çok güçlü bir silahtır. korku sana özgürlük vermez ya da doğru kararı vermeni sağlamaz. belki daha sonra başka türlü düşüneceksin, korkunu tamamen yendiğinde. bu yüzden korkularına göre hareket etme.

ölüm daima vardı ve daima da olacak. sonunda hepimiz onu bulacağız. hepimiz. o bizim bir parçamız.

bu, ne olduğuyla değil, ne olabileceğiyle ilgili. çünkü bir gün bacaklarınız işe yaramaz, başka bir günse kör olabilirsiniz. iyileşebilir ya da  iyileşemeyebilirsiniz. şimdiye kadar şanslıydık; ama er ya da geç bir sonraki darbe gelecek. ve daha sonraki ve daha sonraki! ve kimse size bunların ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğini söyleyemez. hiç kimse, sizden geriye neyin kalacağını söyleyemez. tabii bir şey kalacaksa. sonunda sıradaki darbe gelecekse ayağa kalkmanın, çalışmanın, umut etmenin ne anlamı var ki? nasılsa yine bombok hissedeceksiniz. bu çok anlamsız.

tekerlekli sandalyede yaşamayı kabul etmek, özgürlüğün kırıntılarını kabul etmek demektir.

beni sevdiğini ne kadar çok söylediğinin bir önemi yok; aşkının ne kadar gerçeklik taşıdığından asla emin olamam. ya bu yalnızca kafanda tasarlayıp hep bulmayı istediğin ama bir türlü bulamadığın ya da sürdüremediğin bir erkek tasviriyse?

sigara içiyorum, ara sıra, belki beni öldürür diye; ama hiçbir şey olmuyor.

ölmek istiyorum; çünkü hayat benim için şu haliyle pek de yaşamaya değer değil.

içimdeki deniz
ve dipteki hafiflik
rüyaların gerçek olduğu
iki kişinin bir dileği gerçekleştirmek üzere birleştiği
senin bakışın ve benim bakışım
sözden gayrı tekrarlanan bir yankı gibi
daha derine, daha derine
kan ve kemiğin içinden, her şeyin ötesine
ama hep uyanıyorum
ve hep ölmüş olmayı diliyorum
saçların ağzıma dolanmışken
sonsuza dek öyle kalayım diye

hep birilerine bağımlı olduğunuz zaman mahremiyet diye bir şey kalmıyor.

bugünlerde neredeyse her şeyi yayımlayabiliyorsunuz.

kilise neden ölüm meselesini dini açıdan terörize eden tavrını aynı tutkuyla sürdürüyor? çünkü biliyor ki eğer insanlar öteki taraftan korkmayı bırakırlarsa bu durum müşterilerinin çoğunu kaybetmesine neden olacak.

aşkı bir kalıba sokamazsın.

beni gerçekten seven kişi, ölmeme yardım edecek olan kişidir. aşk budur.

ben yaşamanın bir yükümlülük değil, bir hak olduğuna inanıyorum. benim durumumda olduğu gibi, bu kötü koşulu yıllar boyunca kabullenmeye zorlanmak olmamalıdır yaşamak. bu zaman sonrasında, kat ettiğim yola dair bir hesap yapınca yaşamım mutluluk bakiyesi vermiyor. ömrümün büyük bölümü boyunca isteğim dışında yaşadığım bu hayat, artık benim istediğim gibi gitmeye başlıyor. en değerli mülkiyetimi, bedenimi terk ediyorum. bir gün, bu isteğimde haklı olup olmadığımın kararını, ancak zaman ve bilincin evrimi verebilir.

sevmenin başka yolları da vardır.

öldükten sonra artık hiçbir şey olmadığını düşünüyorum. tıpkı doğmadan önceki gibi. hiçbir şey. bu yalnızca bir his. bu tıpkı babamın gökyüzüne bakıp "bugün yağmur yağacak" demesi ve sonra da yağması gibi bir şey.