mine söğüt
her şey neden oluyor? neden insanlar böyle bir hayat inşa ediyorlar? neden kin ve öç duygusuyla beslenmekten büyük bir haz duyuyorlar? bunun için ölümcül bedeller ödemeye gözlerini kırpmadan katlanıyorlar?
uzun zamandır ağlamıyorum. ne özlemle, ne de acıyla ağlıyorum. oysa eskiden ne çok ağlardım. abim kaybolduğunda, gözaltına alındığımda, dayak yediğimde, askıda ayak tabanlarımdaki yaralara tuzlar basıldığında, memelerim mengenelere sıkıştırıldığında, uçlarında sigaralar söndürüldüğünde.. en çok da ağzımdaki dişler kırıldığında.. çok ağlamıştım. acıdan değil, yapılanları hazmedemediğimden. bir insan bir insana bunu nasıl yapar, demiştim. nasıl yaparlar insanlar bunu birbirlerine. hem de topluca, son derece rasyonel bir şeymiş gibi, sistemli ve hep birlikte. sonra birden ağlamam durmuştu. sanki tüm sinirlerimin ucu dağlanmış gibi, ne acı vardı, ne de aklımın almadığı korkunçluklar. her şey normalmiş gibi gelmeye başlamıştı. hayat hep böyleymiş gibi. şartlara göre, insan insana her şeyi yapabilir diye düşündüğümü fark etmiştim. ve o andan itibaren başıma gelen her şey sıradanlaştı.
kutsal kitaplar her şeyin cevabını verir, bir bu sorunun cevabında susarlar: "neden?" sorusu tanrıya sorulmayacak tek sorudur. tanrı evreni neden yarattı? bu soruya en yakın cevap "kendini görmek için" olabilir. peki tanrı kendini görmek için yarattığı evrende gördüklerinden memnun mudur? cevap evetse, o kötü demektir. cevap hayırsa, aciz..