bir aptalın anlattığı bir masal bu
kuru gürültüler, deli saçmalıklarıyla dolu
korkudan yediğim lokma boğazımdan gitmeyecekse
her gece korkunç rüyalar saracaksa uykularımı
varsın her şey çığrından çıksın
bu dünya da yıkılsın, öteki de
insana rahat nefes aldırmayan kuruntularla
beynimizi bir işkence masasına çevirmektense
ölüp rahat etmek daha iyi
rahat etmek için öldürdüklerimizle
tan yerinden günün ilk ışıkları da gelir
belalı kasırgalar, korkunç gökgürültüleri de
içkinin fazlası, softanın ikiyüzlüsü gibidir
bir yandan uyandırır, bir yandan uyutur
bir yandan kışkırtır, bir yandan dağıtır
bir yandan körükler, bir yandan sindirir
hem koşturur insanı, hem durdurur zınk diye
uzun sözün kısası; bir kızdırır, bir sızdırır
insan cehennemin kapıcısı oldu mu yandı
anahtar çevirmekten imanı gevrer
kendini boşuna harcamış olur insan
dilediğine erer de sevinç duymazsa
yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi
yıkmakla kazandığın şey kuşkulu bir mutluluksa
kanımıza susayan kanca en yakınımızdır
her şey boş artık bu yalan dünyada
her şey bir oyuncak artık sadece
büyüklük, insanlık öldü
hayatın şarabı alındı gitti
tortusu kaldı yalnız bu karanlık mahzende
hırsızca kaçıp gitmek suç sayılmaz
yüreklerin taş kesildiği yerden
üstümüze düşen bir sevgi yük olur bazen bize
oysa hep bilirsiniz nedir
ölümlülerin başını yiyen
kendine fazla güven
öyle kötü günler yaşıyoruz ki şimdi
insan ne yaptığını bilmeden hain oluveriyor
ben inandığıma yanar, bildiğime inanırım
vakti gelince de ne yapabileceksem yaparım
bütün kötüler iyi suretine de girseler
iyilik yine de iyilik olarak kalır
doğru insanların ömrü çabuk tükeniyor
şapkalarına taktıkları çiçeklerden daha çabuk
hasta olmadan ölüveriyor insan
bağlandığım inanç, taşıdığım yürek
ne kuşkudan sarsılır, ne korkudan titrer
bir insana yaraşan her şeyi yapmaya varım
ondan ötesini yaptım mı insan olmaktan çıkarım
kelimeler ateşine su serper eylemin
yüreğiniz ferah olsun, olabildiği kadar
en uzun gecelerin de bir sabahı var