ayn rand
robin hood'un, hırsız yöneticilerden çaldığı paraları asıl sahipleri olan halka geri verdiği söylenmiştir. ama o hikayenin anlamı bu değildir. o, mülkiyetin şampiyonu olarak değil, ihtiyacın şampiyonu olarak hatırlanmaktadır. soyulanların savunucusu olarak değil, yoksulların besleyicisi olarak bilinmektedir. kendi kazanmadığı servetlerle iyilik yaptığı, kendi üretmediği malları dağıttığı, içindeki acıma lüksünün bedelini başkalarına ödettiği için melekleştirilen ilk insan odur. başarının değil, ihtiyacın bir hak olduğu inancının simgesidir o adam. çalışıp üretmemizin gerekli olmadığı, önemli olanın istemek olduğu, hak edilen şeyin bize ait olmadığı, hak edilmeyenin bize ait olduğu fikrini o yaratmıştır. hayatını kazanma becerisine sahip olmayan her yeteneksizin, kendini daha altta olanlara adadığını, bu yüzden üsttekilerden çalmaya hazır olduğunu söylemekle, eline güç geçirip kendinden üstün olanlara ait olan her şeyi yağmalamasının bir hak olduğu fikrini yaymıştır. işte bu en aşağılık yaratığı, yoksulların yaraları ve zenginlerin paraları sayesinde yaşayan bu çifte paraziti, insanlar bir manevi ideal düzeyine yükseltmişlerdir. bu da bizi öyle bir dünyaya getirmiştir ki, bir insan ne kadar üretirse, tüm haklarını kaybetmeye o kadar yaklaşacak, sonunda da, eğer yeteneği yetiyorsa, ilk elini uzatan kimseye av olarak sunulacak, hiçbir hakkı olmayan bir yaratık haline gelecektir. beri yandan her türlü hakkın, ilkenin, ahlakın üzerinde sayılmak, her şeyi yapabilmek, çalıp yağmalayabilmek için de tek gereken, ihtiyaç içinde olmaktır. dünya neden çöküyor, merak etmiyor musunuz? işte ben bununla savaşıyorum. ta ki insanlar, tüm insanlık sembolleri arasında en ahlaksızının, en nefrete layık olanın robin hood olduğunu öğrenene kadar. o zamana kadar dünyada adalet olamayacağı gibi, insan neslinin sağ kalması da mümkün olamaz.