2.08.2010

semerkant

amin maalouf

hiçbir şeye şaşırma, hakikatin de insanların da iki yüzü vardır.

öyle bir an gelir ki tüm kararlar kötüdür; sorun, sonradan en az pişman olacağın kararı bulup seçmektir.

ömer hayyam: cennet de sende, cehennem de.

titanic 1912 yılında nisan'ın 14'ünü 15'ine bağlayan gece, newfoundland açıklarında battığında kurbanların en ünlüsü bir kitaptı: iranlı şair, gökbilimci, bilge ömer hayyam'ın rubaiyat'ının mevcut tek yazma nüshası.

var mı dünyada günah işlemeyen, söyle
yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle
bana kötü deyip kötülük edeceksen
yüce tanrı, ne farkın kalır benden, söyle (ömer hayyam)

dört şehir; semerkant, mekke, şam ve palermo isyan yıldızı altında doğmuştur! yöneticilerine asla kendiliklerinden boyun eğmez, olsa olsa zorla hizaya sokulurlar; kılıçla çizilmedikçe hak yoluna girmezler. peygamber mekkelilerin kibrini kılıç zoruyla alt etti.

ömer hayyam: zamanın iki yüzü var, iki boyutu; uzunluğunu güneşinseyri belirliyor, kalınlığını ise tutkular.

tıp, sıhhatlerini koruyup ömürlerini uzatmak; astroloji de bahtlarını kollamak için gerekli olduğundan, hükümdarlar bu iki ilmi hep el üstünde tutmuşlardır.

"denizden komşu, hükümdardan dost olmaz."

"alimlerin yazılarından yarına ne kalacak? sadece kendilerinden öncekiler hakkında söyledikleri kötü şeyler. ötekilerin kuramlarında çürüttükleri ne varsa, hatırlanacak; ama kendi tasarladıkları da kaçınılmaz bir şekilde onların ardından gelecekler tarafından yok edilecek, gülünç duruma düşürülecek. ilmin kanunu budur; şiirde ise böyle bir kanun yoktur, kendinden önce gelmiş hiçbir şeyi yadsımaz ve ardından gelenler tarafından da yadsınmaz, huzur içinde aşar geçer yüzyılları."

kim görmüş bu cenneti, cehennemi
kim gitmiş de getirmiş haberini (ömer hayyam)

bir şehirden geriye, yarı sarhoş bir şairin onun üzerinde dolaşan umursamaz bakışlarından başka bir şey kalmaz.

hayyam, üçüncü dereceden denklemleri ele alan çok ciddi bir eser yazmaya girişti. bu cebir eserinde hayyam, bilinmeyen sayıyı göstermek için arapçadaki "şey" terimini kullanmış; ispanyolların ilmi eserlerine "xay" olarak geçen bu kelime zamanla kısaltılıp sadece ilk harfine indirgenmiş, sonra da "x" tüm dünyada bilinmeyen sayının simgesi haline gelmişti.

ömer hayyam: bazen camiye giderim, orası gölgeliktir, güzel uyku çekilir.

tecavüzden daha kötüsü önceden haber verilerek yapılan tecavüzdür; önüne geçilemeyen canavarı edilgen, alçaltıcı bir biçimde beklemektir.

"ne adımdan dolayı yolumu ne de yolumdan dolayı adımı değiştiririm."

islam şehirlerinin; mekke, medine, ısfahan, bağdat, şam, buhara, merv, kahire, semerkant'ın aslında ne olduklarını hiç unutma: bir anlık gafletle yeniden çöle dönecek vahalardan başka bir şey değil onlar. her an çıkabilecek bir kum fırtınasının insafına kalmışlar!

"hayat yangın gibidir. yoldan geçenin unuttuğu alevler, rüzgarın önüne katıp savurduğu küller; işte bir insan ömrü gelip geçmiştir."

"benim gözümde adam öldüren her dava cazibesini yitiriyor. ne denli güzel olursa olsun, çirkinleşiyor, bozulup alçalıyor. ölümle ittifak yapan hiçbir dava haklı olamaz."

ne bilginler geldi, neler buldular
mumlar gibi dünyaya ışık saldılar
hangisi yarıp geçti bu karanlığı
birer masal söyleyip uykuya daldılar (ömer hayyam)

ömer hayyam: şu alacalı bulacalı yeryüzünde bir adam dolaşır; ne zengin ne yoksul, ne mümin ne kafir, yaltaklanmaz hiçbir hakikate, saygısı yok hiçbir kanuna.. şu alacalı bulacalı yeryüzünde, bu yiğit ve hüzünlü adam kim ola?

dara ile büyük iskender'in orduları karşı karşıya gelince, makedonyalı'nın danışmanları pers askerlerinin çok daha kalabalık olduğunu hatırlatmışlar. iskender güven içinde omuz silkmiş: "benim adamlarım yenmek için, dara'nınkiler ölmek için savaşıyor!" demiş.

cemaleddin afgani: zorbalık doğu'nun halklarını ezmeye ve yobazlık onların özgürlük çığlığını boğmaya devam ediyor. ve sen, büyük umutlarımı bağladığım iran halkı, bir adamı ortadan kaldırarak özgürlüğüne kavuşabileceğini sanma. yüzlerce yıllık geleneklerin ağırlığını sarsmayı göze alman gerek.

bir felaket ne kadar geç gelirse o kadar iyidir!

günümüzde seyyahların hep acelesi var; telaş içinde, her ne pahasına olursa olsun diyerek geliyorlar; ama gelmek bir yolun sonuna varmak demek değil. insan her menzilde bir yere varır, her adımda gezegenimizin gizli kalmış bir yüzünü keşfedebilir; bunun için bakmak, istemek, inanmak, sevmek yeterli.

yaşam soluğumuzun kaynağını soruyorsun
çok uzun bir hikayeyi özetlemek gerekirse
derim ki çıkmış ummanın derinliklerinden
sonra umman yutuvermiş onu yeniden (ömer hayyam)

insan kendini ne kadar hazırlamış, bir duvarın ardına ne kadar iyi mevzilenmiş olursa olsun, ölüm diye uluyarak dosdoğru üzerine yürüyen zincirlerinden boşanmış bir kalabalığın görüntüsü herhalde yaşanabilecek en ürkütücü deneyimdir.

kralına karşı haklı olan bir vekil, kocasına karşı haklı olan bir kadın, subayına karşı haklı olan bir nefer; bunların hepsi iki kat cezaya çarptırılmaz mı? zayıflar için, haklı olmak bir suçtur.

içinden çıkılmaz kaotik bir durum karşısında, hep bundan kurtulmak için yüzyıllar gerek, diye düşünülür. ama birdenbire bir adam ortaya çıkar ve ölüme mahkum olduğu düşünülen ağaç sanki sihirli bir değnek değmiş gibi yeniden yeşillenir, yaprakları biter, meyve verir, dibine gölgesi düşer yeniden.