paulo coelho
dünyanın ruhu insanların mutluluğuyla beslenir. ya da mutsuzluklarıyla, arzuyla, kıskançlıkla. kendi kişisel menkıbesini gerçekleştirmek insanların biricik gerçek yükümlülüğüdür. her şey bir ve tek şeydir. ve bir şey istediğin zaman, bütün evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar.
insanlar yaşama nedenlerini pek çabuk öğreniyorlar. belki de yine aynı nedenle hemen pes ediyorlar.
bütün günler birbirine benzediği zaman insanlar, güneş gökyüzünde hareket ettikçe, hayatlarında karşılarına çıkan iyi şeylerin farkına varamaz olurlar.
parası olan insan hiçbir zaman tamamen yalnız değildir.
yeryüzünde herkesin anladığı bir dil vardır. bu, coşkunun dilidir, arzu edilen ya da inanılan bir şeyi gerçekleştirmek için sevgi ve tutkuyla yapılan girişimlerin dili.
insan sevdiği için sever. aşkın hiçbir gerekçesi yoktur.
her zaman şimdide yaşamayı başarabilirsen, mutlu bir insan olursun. o zaman hayat bir bayram, bir şenlik olacak; çünkü hayat yaşamakta olduğumuz andan ibarettir ve sadece budur.
simyacı bir şişe açıp konuğunun bardağına kırmızı renkli bir sıvı koydu. şaraptı ve ömrü boyunca hiç içmediği en güzel şaraplardan biri. ama şarabı şeriat yasaklamıştı. "kötülük" dedi simyacı, "insanın ağzından giren şeyde değildir. kötülük oradan çıkandadır."
bir çoban, kurt ya da kuraklık tehlikesiyle her zaman karşı karşıyadır; ama çobanlık mesleğini çekici kılan da budur zaten.
hayatımızın belli bir anında, yaşamımızın denetimini elimizden kaçırırız ve bunun sonucu olarak hayatımızın denetimi yazgının eline geçer. dünyanın en büyük yalanı budur.
dünyada bir büyük gerçek vardır: kim olursan ol, ne yaparsan yap, bütün yüreğinle gerçekten bir şey istediğin zaman, evrenin ruhunda bu istek oluşur. bu, senin yeryüzündeki özel görevindir.
oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.
mutluluğun gizi dünyanın harikalarını görmektir.
bir çoban gezmeyi sevebilir; ama koyunlarını asla unutmaz.
hepimiz gençken, kişisel menkıbemizin ne olduğunu biliriz. hayatın bu döneminde, her şey açık seçiktir, her şey mümkündür ve hayal kurmaktan, hayatında gerçekleştirmek istediği şeylerin olmasını istemekten korkmaz. ama zaman geçtikçe, gizemli bir güç, kişisel menkıbenin gerçekleştirilmesinin olanaksız olduğunu kanıtlamaya başlar.
bir limanda her zaman bir sürü hırsız vardır.
ben de herkes gibiyim: dünya gerçeklerine oldukları gibi değil de olmalarını istediğim gibi bakıyorum.
bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmen için bütün evren işbirliği yapar.
bir şeye karar vermek başlangıçtan başka bir şey değildir. insan bir şeye karar verdiği zaman, karar verdiği sırada hiç öngörmediği, düşünde bile aklına gelmeyen bir yöne doğru, şiddetli bir akıntıya kapılıp gidiyordu.
insanlar durmadan işaretlerden söz ediyorlar; ama tam olarak neden söz ettiklerini bilmiyorlar.
insanları en çok etkileyen şey güzelliktir.
değeri bilinmeyen her lütuf felakete dönüşüyor.
öyle zamanlar vardır ki, insan hayat ırmağının akış yönünü değiştiremez.
bir şeyi gerçekten istediğin zaman, arzunu gerçekleştirmeni sağlamak için bütün evren işbirliği yapar.
yüreğini dinlemek zorundasın; çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir. hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana.
hayatta, her şey işarettir. evren, herkesin anlayacağı bir dilde varolmuştur; ama insanlar unutmuştur bu dili.
çöl, erkekleri bazen çıldırtan kaprisli kadına benzer.
her şey bir ve tek şeyin belirtisidir.
insanlar resimlerin ve sözcüklerin büyüsüne kapılıp sonunda evrenin dilini unuturlar.
her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, insan her zaman yeni dostlar edinir. insan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. iyi ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır.
kumullar rüzgarın etkisiyle değişirler; ama çöl hep aynı kalır. aşkımız da böyle olacak.
insan sevince, nesneler daha çok anlam kazanıyor.
insanın ne zaman öleceğini önceden bilerek savaşa gitmesi olanaksızdır.
haindir develer. en küçük bir yorgunluk belirtisi göstermeden binlerce fersah yol alırlar. ve sonra birden dizüstü çöküp ölürler. oysa atlar yavaş yavaş yorulurlar. ve sen onlardan neler isteyebileceğini ve ne zaman öleceklerini bilirsin.
çöl, insanların yüreğini hayallerle doldurur.
insanlar gitmekten çok geri dönüşü hayal ediyorlar.
bulduğun şey saf maddeden yapılmışsa, hiçbir zaman çürümeyecektir.
insanlar ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar.
düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez.
her arama anı bir karşılaşma anıdır.
"en karanlık an, şafak sökmeden önceki andır."
genellikle ölüm insanı hayata karşı daha dikkatli olmaya zorlar.
sevdiğimiz zaman evrenin bir parçası oluruz. sevdiğimiz zaman olanları anlamaya gereksinimimiz yoktur; çünkü o zaman olanlar bizim içimizde olur ve insanlar rüzgara dönüşebilirler.