m. bilgin saydam
yaşam, ölüme doğru bir koşudur.
fanatizmin o kendine güvenli, katı örtüsü kaldırıldığında içeride zayıf, ürkek, güvensiz, çelimsiz çocuğu buluruz. bu çocuk kendini var etmek için, üzerine fırlatılan örtünün kendisini var etmesine sığınmaktadır.
yeni'den korkunun belirleyici olduğu dondurucu kültürlerde her türlü yaratıcı sıçrama, dolayısıyla ayrışma, doğrudan sapma/sapkınlık olarak nitelenecek; engelleme ve yaptırımlarla karşı karşıya bırakılacaktır. bu yaklaşım, maslow'un ve neumann'ın, kültürün gelişmeyi engelleyici olduğu, insanlık tarihindeki ilerlemelerin bütün insanlığa ait ürünler değil, dehaların, kültürün dar kalıplarını yırtan sıçramalarının sonucunda gerçekleştiği şeklindeki görüşlerine paraleldir.
başkasının yaşam talebine onay vermemek, aynı zamanda dolaylı bir öldürme isteğini taşır.
dumrul’un başından geçenlerde, kabaca, preoidipal dönemden çıkışın ve oidipal çatışmanın, yansımasını bulduğunu ileri sürebiliriz. dış gerçekliğin güçlü temsilcisi babanın varlığı reddedilmekte, çocuk yengisini tüm dünyaya ilan etmekte ve nesnel dış gerçekliği, öznel iç gerçekliğine itaate zorlamaktadır. preoidipal dönemin bağımlılığı yadsınmakta, her şeyin çocuk-kahramanın denetiminde olduğu ilan edilmektedir. bu kurgusal yenginin balonu, dış gerçekliğin, dolayısıyla, otoritenin gerçek taşıyıcısı babanın ezici ve boyun eğdirici gücüyle karşılaşınca söner. yenilgi çarnaçar kabul edilir. ancak kendisine bir çıkış yolu tanınır: baba otoritesinde simgeleşen eril ilkenin kendisine sunduğu ortak kültürel sisteme dahil olma olasılığı. itaat koşuluyla kendisine yeni bir yaşam sağlanacaktır. preoidipal döneme dönüş yollarının kapanması ise bir ölçüde, annesinin dışında bir eşe bağlanma olanağıyla telafi edilecektir. sonuç, fantezinin (iç gerçekliğin) değil, dış gerçekliğin yengisidir.
su, annenin en güzel olduğu kadar, en ürkütücü özelliklerini de taşır. iyi ve kötüyü bir arada içeren, iki kutuplu bir kavramdır. hem can verici, hem can alıcıdır. hem ölümü (suda batma, kaybolma, boğulma), hem doğumu ve yeniden doğumu (sudan çıkma) simgeler. hem susuzluğu (eksiklik vurgusu) giderici, hem yutucu, boğucudur. hem sıcak, hem soğuktur. hem mutlak gereksinim, hem tehlikedir.
insanlar kendi oluşturdukları, tanımladıkları ve değişik anlamlarla bezedikleri öznel sistemlerinde yaşar, duyar, düşünür ve davranırlar.
mutlaklık iddiasındaki her sistem, her şeyi, zıddı gibi görüneni de kapsamak durumundadır.
ibn arabi erkek kül (tüm, bütün) kadın cüz (parça)dır, diyor. daima bütün parçasını sever, esirger, ona özlem duyar. parça da bütünü sever, esirger, onu özler, ona kavuşmak ister. ibn arabi her erkekte bir dişilik, her dişide bir erkeklik görür. her erkekte bir nefs vardır ve nefs dişidir. havva adem’den yaratıldı. o halde aslı itibariyle erkektir; zira erkektendir. dişiliği ise arızidir. havva adem’den dünyaya gelmiştir. o halde adem'de bir tür müenneslik vardır.