sabahattin ali
"gençliğimde ben bu yakaların en kabadayı, en gözüpek hovardasıydım. hatırımı saymayan delikanlı yoktu. babamdan kalma beş on kuruş da vardı, kimseye muhtaç değildim. arkadaşlar sağ olsun, hiçbir eğlenceyi bensiz yapmak istemezlerdi, sen olmayınca tadı çıkmıyor derlerdi. sonra ortalığı yıldırmış olduğum için, şurda burda saklı karıları bensiz alıp getiremezlerdi. zorlu bir efenin yanındaki avradı sürüyüp almak için hep beraber gider, lüzum olursa tabancaya, bıçağa sarılır, evvel allah boş dönmezdik. sonraları namımız öyle bir yayıldı ki, hangi avradın kapısına dayansam, gelmem demez oldu. ama yalnız bana.. işte oğlum, meğer bu kabadayılık bizim işin başlangıcı imiş. benim haberim yoktu. şimdi şimdi anlıyorum. bir eğlence yapsak, bir avrat oynatmaya kalksak hemen arkadaşlar bana gelirler: 'aman recep, kurbanın olalım, bu kahpeyi senden başkası sürüyemez.' derlerdi. bu laftan gönlüme de hiçbir kötülük gelmezdi ha, ne olacak, arkadaş hatırı için olduktan sonra.. ama yavaş yavaş bizim babadan kalma mallar da hovardalıkta eriyip gitmeye başladı. arkadaşlardan gizlimiz yok ki, bir gün bana: 'aman recep' dediler, 'bu iş böyle gitmez, aklına bir kötülük gelmesin ama, senin yaptığın doğru değil, hem yoruluyorsun hem de araba parasını, getirdiğin avradın masrafını sen çekiyorsun. hiç olmazsa araba parasını biz verelim.' eh, bunda ne var, 'pekala' dedim. bir zaman böyle gitti. bizde geçinecek kadar bile mal kalmadı. avrat oynatmaya falan gitmez oldum. arkadaşlar yine geldiler, 'sen olmadan bu iş olmuyor, senden daha zorlu kabadayı aramızda yok, bizi boşlama' dediler. fakat bu sefer avradın masrafını da bize verdirmez oldular. yavaş yavaş eğlencenin masrafını görürken de benden para almadılar. ben de, aman, ille masrafa katışacağım! diyecek halde değildim.. derken günün birinde işi açığa vurdular. 'uzun etme koca recep' dediler, 'sen olmazsan biz avrat bulamayacağız, arkadaşlık namına sen bu işi yapıyorsun; ama kendi işinden gücünden oluyorsun, bak malını mülkünü bu yolda yedin, al şunu bakalım, aramızda topladık.' bunu deyip elime birkaç kayme sıkıştırdılar. ama bundan sonra da halleri tavırları bir değişiverdi. artık üç beş kağıdı cebine koyan, 'koca recep bana falan avradı getiriver' diye yanaşmaya başladı. işte böyle.. sonrası işte gördüğün gibi olduk. lüzumum olursa beni ismail'in kahvesinde ararsın."