barışsever ferdinand ise, arkadaşlarının bu çabalarını çocukça bulup hoşgörüyle gülümseyerek bir ağacın altına oturmuş, onları uzaktan seyretmekte ve bir çiçek koklamaktadır. derken, çiçekten çıkan bir arı ferdinand'ın burun deliğine girer, onu sokmaya başlar. zavallı ferdinand acıdan çıldırır. öteki boğaların üstüne saldırıp onları darmadağın eder; boynuzlarıyla ağaçları kökünden söker; çevresinde tam bir dehşet yaratır. bunu gören organizatörler, "işte aradığımız gerçekten belalı boğa" derler; ferdinand'ı madrid'e götürürler. ferdinand'ın ne denli vahşi olduğu konusunda müthiş bir reklam kampanyası yapılır. o kadar ki, ferdinand arenaya girince boğa güreşçileri korkudan zangır zangır titremektedirler.
gelgelelim boğa güreşlerinde şimdiye dek hiçbir zaman görülmemiş bir durum olur: ferdinand dövüşmeyi kesinlikle reddeder. onu kışkırtmak için boynuna şişler sokarlar, kılıçlarının uçlarıyla bedenini yaralarlar, her türlü eziyeti ederler. barışsever ferdinand, kocaman gözleriyle, onlara tatlı tatlı bakar, "hayır, beni kızdıramazsınız" dercesine başını iki tarafa sallar. yerinden kımıldamaya, saldırıya geçmeye yanaşmaz. bunun üzerine seyirciler, rezil olan boğa güreşçilerini yuhalarlar. sinir krizleri geçiren başmatador, ferdinand'ın önünde diz çöker, gözyaşları dökerek, saldırması için yalvarır. ama bu da nafiledir. ferdinand'ı kuyruğundan tutup çeke çeke arenadan çıkarmak zorunda kalırlar.
çizgi filmin sonunda, onu gene çiftlikte görürüz: aynı ağacın altında oturmuş, batan güneşi seyrederken bir çiçek koklamaktadır.