10.01.2011

drina köprüsü

ivo andric

hayatta hiç çalışmamış, bir iş görmemiş olanların sabrı pek çabuk tükenir. ve her işi kolayca eleştirerek hataya düşerler.

sosyalizm nedir: sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat kültür.

biz, sıradan insanlar, yalnız bir sefer ölürüz. ama büyük adamlar iki defa ölürler. bir bu dünyayı bırakıp gittiklerinde, bir de bıraktıkları eserler yıkılıp kaybolduğu zaman.

hayat anlaşılmaz bir mucizedir, boyuna harcanır, erir; buna rağmen yine dayanır, sürüp gider. tıpkı drina'nın üstündeki köprü gibi.

insanlar böyledir: çok yükselen ve yükseklerde uçanların düşmesinden adeta zevk alırlar.

tabiat kanunlarına göre insanlar daima bütün yeniliklere karşı gelirler. ama bu uzun sürmez. çünkü önemli olan, hayatın aldığı biçim değil, hayatın kendisidir.

insanoğlunun her şeyde yeteneği sınırlıdır. onun için de tutkular birbirleriyle çatışır, birbirini iter, çoğu zaman da biri ötekini bastırır.

mutsuz insanların felaketi bundan ileri gelir: parlak ve erişilmez olan şeyler bir an için onlara kolayca erişilecekmiş gibi görünür ve bu istek bir kere içlerine yerleşti mi her şeye rağmen ona el uzatanlara getirecekleri felaketlerle tekrar erişilmez bir hale gelir.

gülmek bulaşıcı ve dayanılmaz bir şeydir. her çeşit içkiden, her çeşit yiyecekten tatlıdır.

tavana kadar sıralar dolu, tozlu, yarı karanlık bir odada buluşmuşlardı. aşk böyledir. çoğu zaman gözden uzak, çirkin yerleri arar.

özgürlük içinde doğan, adalete dayanan bir devlet, tanrısal düşüncenin yeryüzünde gerçekleşen bir damlası gibidir.

hayatta öyle şeyler vardır ki, nitelikleri gereğince gizli kalamazlar. en sağlam çerçeveleri bile çatlatır, en sıkı korunan sınırları bile aşarlar. osmanlılar der ki: "üç şey saklanamaz: aşk, öksürük ve fakirlik."

sevmeyen bir adam ne başkasının aşkının büyüklüğünü ne kıskançlığının gücünü ne de içinde gizlenen tehlikeyi anlayabilir.

gençler en umutsuz acı ve aşk kavgalarını bile içinde hiçbir aşk oyunu ve düşüncesi bulunmayan bir hayata tercih ederler.

insan için ne yaşayabileceği ne de ölebileceği bir çağ gelince yakınma neye yarardı? evet, ne yaşayabilir ne ölebilir; ancak toprağa çakılan bir direk gibi çürüyebilirdi. bu öylesine büyük, öylesine gerçek bir sefalet ve perişanlıktı ki..