richard sennett
doğuştan gelme, eğitilmemiş beceriler konusundaki istekler karşısında kuşkulu olmalıyız. "şayet zamanım olsa ya da şöyle kendimi bir toparlasam iyi bir roman yazabilirim." şeklindeki sözler, genellikle narsist fantezilerdir. tersine, bir eylemin üzerinden tekrar tekrar geçmek ise özeleştiriyi mümkün kılar. modern eğitim, zihni dumura uğratacağından gereksiz tekrarlar içeren öğrenmeden korkmaktadır. çocukların sıkılacağı korkusuyla, sürekli farklı uyaranları sunma konusunda hevesli olan makul bir öğretmen, rutine düşmenin önüne geçebilir; ancak bu halde de çocukları, içlerinde saklı pratikleri incelemeleri ve bunları kendilerinin şekillendirmesi deneyimlerinden de mahrum bırakmış olur.
becerinin gelişimi, tekrarlamanın nasıl düzenlendiğine bağlıdır. işte bu yüzden, sporda olduğu gibi müzikte de pratik yapma süresinin dikkatli bir şekilde hesaplanması gerekir: bir kimsenin bir parçayı tekrar etme sayısı, o kimsenin belirli bir aşamada sahip olacağı dikkat süresinden daha fazla olamaz. beceri geliştikçe, tekrarlamayı sürdürme kapasitesi de artar. müzikte bu duruma "isaac stern kuralı" denilir; bu büyük viyolonist, tekniğiniz ne kadar iyiyse o ölçüde sıkılmadan prova yapabilirsiniz, demiştir. kilitlenen, bir sonuca ulaşamayacakmış gibi görünüp insanı bunaltan bir pratikte kilidi açan "evreka!" anları da vardır; ancak bunlar da zaten rutin içinde gömülüdür.
bir kimse becerisini geliştirdikçe, tekrar ettiği şeylerin içeriği de değişir. bu aşikar bir şeydir: sporda, bir servis atışını yeniden ve yeniden tekrarlamak sayesinde oyuncu topu farklı yollardan yönlendirmeyi öğrenir; müzikte, mozart 6-7 yaşlarında bir çocukken altıncı derecede napoliten akorlarını çalmaktan hoşlanırdı. birkaç yıl böyle çalıştıktan sonra, diğer yönlere doğru çalmakta da ustalaşmıştı. ancak bu sorunda aşikar olmayan bir şey de vardır. pratik yapma sabit bir amaç için araç şeklinde görülürse, kapalı sistemlerin sorunları yeniden ortaya çıkar; eğitim sürecindeki bir kimse sabit bir hedefle karşılaşacaktır; ancak daha ileri gitmesi de mümkün olmayacaktır. linux çalışmasında olduğu üzere, sorun çözümü ve sorun bulma arasındaki açık ilişki, becerileri inşa eder ve geliştirir; fakat bu da tekrarlanmayan bir olay sayılamaz. çözüm ve açılma ritmi, yeniden ve yeniden meydana geldiği içindir ki beceri kendisini bu şekilde açığa vurabilir.
pratik yapmak suretiyle beceriyi yapılandırmayla ilgili bu kurallar, modern toplumda büyük bir engelle karşılaşır. bununla makinelerin yanlış kullanımıyla ilgili bir tarzı kastediyorum. herhangi bir dilde "mekanik", durağan cinsten bir tekrarlama demektir. ancak mikrobilişim alanındaki devrim sayesinde, modern mekanizmalar durağan değildir; geribildirim döngüleri vasıtasıyla makineler kendi deneyimlerinden öğrenebilir. bununla birlikte, makineler insanları tekrarlama yoluyla öğrenme imkanından yoksun bıraktıklarında, yanlış kullanılmış olur. akıllı makine insanın zihinsel kavrayışını tekrar eden, öğretici, uygulamalı öğrenmeden koparabilir. böyle bir şey olduğunda, insanın kavramsal düşünme gücü bundan zarar görür.
her zanaatkarın içinde yer alan mükemmeliyetçiye göre, her mükemmel olmayan, bir kusurdur; iş bitiriciye göre de mükemmel yapma konusundaki takıntı, hata yapmanın bir reçetesi gibi görünür. bu çatışmayı açığa vurabilmek felsefi bir ayrıntı gereklidir. ingilizcede "practice" (alıştırma, deneyim, pratik) ve "practical" (becerikli, iş bitirici, elverişli, pratik) aynı kökenden gelir. insanlar bir beceriyi geliştirmek için ne kadar çok eğitilirse ve alıştırma (practice) yaparsa, bunların mümkün ve belirli şeylere odaklanarak daha iş bitirici (practical) bir zihniyete sahip olacakları sanılabilir. aslında, uzun süren alıştırma yapma deneymi aksi yönde bir sonuç doğurabilir.
"isaac stern kuralı"nın bir başka çeşidi şöyledir: tekniğiniz ne kadar iyiyse, standartlarınız o kadar ulaşılmaz olur. linux da benzer bir tarzda işlerlik gösterir. bunu kullanan en becerikli insanlar, genellikle programın ideal ve sonsuz imkanları üzerinde düşünenler arasından çıkar.