ahmet ümit
insan denen bu tuhaf yaratığı, kötülükten uzak tutacak ne bir güç var, ne de bir yasa.
kimse kimseyi tanıyamaz. tanıdığımızı sanırız. tanıdığımız kadarına inanırız. eğer gerçekten tanısak, bırakın aşkı filan, kimse kimseyle arkadaş bile olamaz.
gerçekler her zaman güzel olmayabilir. bazen, ne kadar az şey bilirsen, o kadar iyidir.
jitem, jandarma istihbaratıdır ama mit gibi yasal değildir. ne genelkurmay, ne jandarma komutanlığı varlığını kabul eder. ama jitem'in geçtiği yerde, pek çok pkk'lının cesedi vardır. işkence edildikten sonra öldürülmüş cesetler.
adalet, vicdanımız ile yasa arasında bir yerde duruyor.
inanç evreninde yolculuğa çıkan biri için mantık, kötü bir kılavuzdur. inanmak için içgörünüzün gelişmesi gerekir. beş duyunuzun algılayamayacağı gerçekler vardır.
şu dünyada iki tür insan vardır: gördüğüne inananlarla, gördükleriyle yetinmeyip gerçeği arayanlar. ikinci türden insanlar; duyduklarıyla, gördükleriyle yetinmezler, gerçeği bulmak için hep yeni deliller ararlar. kendi inançlarını, kendi düşüncelerini, kendi dünyalarını yıkmak pahasına da olsa, korkunç da olsa olayların perdelediği gerçeği bulmaya çalışırlar. gördüğüne inanan ilk türden insanlara gelince; onlar hayata, olaylara bakarken gerçeği değil, inandıklarını doğrulayacak deliller ararlar. yaşananların içinden kafalarındaki düşünceyi onaylayacak olayları cımbızla çekip alırlar. çünkü başka türlüsüne inanmak, onların inançlarını, düşünce tarzlarını, dünyalarını yıkacaktır. dünyalarının yıkılmasını göze alamazlar. bütün o cesur havalarına rağmen, aslında içlerinde büyük bir korku vardır. onları yönlendiren bu korkudur işte. korktukları içn hata yaparlar.
hermetikler ya da gnostikler dünyayı farklı bir biçimde algılar, farklı biçimde yorumlar. onlara göre iki dünya vardır: ilki, beş duyumuzla algıladığımız dünya, ikincisi ise duyularımızla algılayamadığımız ancak sezebileceğimiz bir dünya. görülebilir dünya, maddi olanla sınırlıdır ve değersizdir. sır dünya ise sınırsız ve değerlidir. maddi dünya günahkar ve sonluyken, sır dünya saf ve sonsuzdur. maddi dünyada tanrı'yı görmek imkansızken, sır dünyada tanrı sizinle birlikte, sizin içinizdedir. ancak sır dünyayı herkes göremez; insanın bedensel isteklerden kurtulması, aklın bildik kurallarını bir yana koyması, sezgisel algıya yönelmesi gerekir. sadece sezgisel algıları yüksek olan kişiler derin, çok derin düşünebilme yetisine sahip olan insanlar bu dünyanın kapısından geçebilir. bu düşünme öyle derindir ki, sadece bedenin ağırlığından değil, bildik aklın ağırlığından da kurtulmak gerekir.
her yeni düşünce, her yeni inanç kendinden öncekileri taşır içerisinde.
sezgileriniz, sizi aklınızın asla götüremeyeceği bir gerçeğe götürebilir.
yanlış olan bendim, hayatı hep başkalarıyla birlikte düşünüyorum. bu doğru değil. sevgili, arkadaş, dost, aile, hepsi bir yere kadar; tek gerçek, yalnızlığımız.
bazı yazılar okunmak için değil, okunmamak için yazılır.
yeraltında yaşayan adamların yumuşak karnı kadınlardır. çoğu katil ya da mafya babası bu yüzden yakayı ele verir ya da alnının ortasına kurşunu yer. kadın hiç iyi gelmez bu adamlara.
yaşamının anlamını yitirmiş bir insan, iblisten daha tehlikelidir.
ne yazık ki, bizde adalet kolay gerçekleşmiyor.
ölümle gerçekleştirilen adalet, ölümü yüceltmekten başka bir işe yaramaz.
birini öldürürsen, biraz da kendini öldürürsün. kendi hayatını, kendi ruhunu, kendi masumiyetini. ölüler tuhaf varlıklardır. onları toprağa koyduğumuzda; hatta çürüyüp kemikleri unufak olduğunda bile aramızda yaşamaya devam ederler. bir yerlerden düşlerimize sızarlar, hayallerimizi gölgelerler, umutlarımızı karartırlar.
yaşamın anlamı insandır.