jacques ranciere
tüm tarihi boyunca tiyatronun konu olduğu çok sayıda eleştiri aslında özlü bir ifadeye indirgenebilir. "seyirci paradoksu" adını vereceğim ben buna; meşhur oyuncu paradoksundan belki daha temel bir paradokstur bu. gayet basit ifade edilecek bir paradoks: seyircisiz tiyatro olmaz. oysa suçlayanlar seyirci olmanın iki nedenden ötürü kötü bir şey olduğunu söyler. ilk olarak, bakmak bilmenin zıddıdır. seyirci bir görünüşün karşısına geçer; ama o görünüşün üretim sürecini veya gizlediği gerçekliği bilmez. ikinci olarak, bakmak eylemenin zıddıdır. edilgen olan seyirci yerinde olduğu gibi, hareketsiz durur. seyirci olmak, hem bilmek kabiliyetinden hem de eylemek kudretinden kopmak demektir.
tiyatro, cahillerin acı çeken insanları görmeye davet edildikleri yerdir. tiyatro sahnesinin onlara sunduğu, bir pathos gösterisidir; bir hastalığın, arzu ile ıstırabın, yani cehaletin yol açtığı benlik bölünmesinin tezahürüdür. tiyatronun yaptığı şey, bu hastalığı bir başka hastalığa başvurarak aktarmaktır: gölgelerin esir aldığı bakışın hastalığına. tiyatro, kişilere acı çektiren cehalet hastalığını bir cehalet makinesi sayesinde aktarır; öyle bir optik makinedir ki bu, bakışları yanılsama ve edilgenliğe alıştırır.