16.07.2014

şair

şükrü erbaş

bir duygu avcısıdır şair. aralık kapılardan, kirpik uçlarından, çatı pervazlarından, kimi gün bir ince mavi, kimi gün güz rengi bir hüzünle süzülen ayrıntıları, göğsündeki görünmez kuyulara doldurur bir bir. bir görme ustasıdır o.

sonra içinde bir kırık ses, iki ağzı keskin bir bıçak ve alın kırışığında saklı bir hazla, her bir ayrıntıdan yeni bir bütün çıkarır, derinliği inceliğinde yatan:

sanki nedir bir sonbahar yağmurunun anlamı
bir kadın bir pencerede yalnızken (edip cansever)

o bir inkarcıdır; yetinmesiz bir serüvenci. ulaştığı her şiirin nesnesi, her şiirsel durum, değerinden düşmüş, yıpranmış, "olmasa da olur" bir donuk hal almıştır. ve eşikte ve ufukta, gecenin içinde, günün alnacında, yüzlerce yeni serüven, yeni ayrıntı el edip durur bir ilk gençlik işvesiyle. hayatın en kolay ayarttığıdır şair. vefası şiirdir.

anlamı sesin kantarında tartan attardır o. dünyayı sözün süzgecinden geçirir, dilin suyuyla yıkar. yine de bir acemidir, anlamı sözün tınısından ayırmayan. bir büyük hovardadır, bir hece için bir dizeyi harcar. insanı dilinden yakalar önce. çağrısız konuğudur herkesin, bir şiirle kapıları çalan.

yağmuru camlardan içeri alandır o; rüzgarı yatakların içine salan, evini yolların ucuna kurandır. ince cılgalardan derin ırmaklar akıtır çırpına çırpına. geceyi gündüze eşitleyendir. sevinci hüzne bakar, hüznü sevince. o bir aşk dervişidir, aşkı diri tutmak için lokma lokma yüreğini yiyen.

dini dünyadır onun, ayini şiir.