rıfat ılgaz
"türk solu" adlı haftalık siyasal bir dergide sanat sayfası yönetiyoruz. sayfanın sorumlularından biri olarak çıktım bizim orhan kemal'in huzuruna: "seninle röportaj yapacağım türk solu adına, sıkı dur!" dedim. gerçekten yerinde bir uyarıydı bu! sıkı durmazsa yıkılması olasılığı vardı; hastaydı o günlerde.
bir "estağfurullah rıfatçığım" çektikten sonra, "bize düşmez mi bu görev?" diye bir incelik gösterdi. "canım" dedim, "hiç telaşlanma; sırası gelince sen de yaparsın, şimdi sıra bende!"
bir de fotoğraf makinesi almıştım buluşmaya giderken. doğu alman malı vera marka bir makineydi elimdeki. son yolculuklarımdan birinde almıştım levacıklarımla sofya'dan bu huysuz makineyi.
öğleye doğru sözleştiğimiz yerde aynı dakikalarda karşılaştık. yer konusunda zorluk çıkarmadan en yakın sandalyeye çöküverdi dostum. çok yorgundu çünkü. sordum yorgunluğunu çıkarmak isteğiyle: "ne içelim?" dedim.
çay kahve söz konusu değildir bu tür oturmalarda. bilirdi sorunun anlamını: "perhizdeyim" dedi, "doktor yasakladı ama.. bira.. haaa? ne dersin?" sözünü geri alır korkusuyla hemen seslendim garsona: "bize bira getir çabuk.. soğuk olsun! şimdi orhancığım bir dakika! kalk da karşıdan gelirken bir resmini çekeyim senin!"
makineyi yokladım, yedinci kareydi ağzındaki. demek hanım altı poz resim çekmişti benden önce. tam 30 poz resmini çekecektim dostumun. bir poz.. bir poz daha.. bir iki poz da otururken.. bir poz daha.. bu ilk çekimler bitince çıkardım kağıdı kalemi, geçtim karşısına.
gözleri trenlerdeydi. sorularımı yanıtlarken yolculuk özlemlerini belirtiyordu. mahkemelik bir takıntıdan dolayı sınır dışına çıkması yasaklanmıştı o günlerde. "bir gün kalkıp gideceğim" diyordu. bütün sevdiği ülkeleri dolaşacak, o ülkelerin insanlarıyla söyleşecek, onlara sorular soracak, kendi memleketinin halkına duyduğu güveni belirtecek, umutlarını dile getirecekti.
öfkeyle birasına yapıştıkça hemen ben de vera'ya.. çıt! ben öfkenin de resmini çekiyordum böylece. "bir de şu bira kadehini ağzına götürürken çekeyim" diyorum. "biraz gülümsersen daha da güzel çıkabilirsin!"
öfkesi dağılıveriyor birden. daha doğrusu kızgınlığı anlam değiştiriyor. bana kızıyor açıkçası. kendisini zırt pırt tedirgin ettiğim için. "hay allah, nerden çıktı bu fotoğraf makinesi" diyemiyor. rahatça içirmiyorum şu bir yudum birayı bile orhancığa. ağız dolusu sövemiyor açıkçası.
üç beş pozdan sonra sürdürüyoruz konuşmamızı yeniden. takılıyorum, onu biraz oyalamak için: "30 kitabınla yapamadığını ben şu 30 karelik resimlerle yapacağım! seni yeniden tanıtacağım edebiyat dünyasına. daha olmazsa fotoğraf sergileri açıp dünyaya tanıtacağım, var mı ötesi?"
o, pişmiş aşa su katarcasına soruyor: "yetiştirebilecek misin derginin bu sayısına resimleri?" "hiç merak etme, osmanbey'de tanıdığım bir fotoğrafçı var ki, akşam verdim mi sabahleyin elimdedir fotoğrafların."
konuşmamızı bitirdikten sonra geriye kalan bir iki kareyi de film dolsun diye gelişigüzel çekiyorum. bu kalkıp oturmalara katlanan orhan kemal, bir ara ceplerine davranıyor. ben hesap için girişime geçtiğini sanarak: "yoook" diyorum, "seni çağıran benim! bırak şu hovardalığı. adana kebapçısı'na gittiğimizde gösterirsin cömertliğini!"
söylediklerimi duymamış gibi kağıtların, mektupların arasından, kara ceketli ak gömlekli bir fotoğrafı bulup uzatıyor bana: "eğer banyosu yetişmezse bu resmi koydurtuverirsin sayfanın ortasına!"
ondan ayrılır ayrılmaz doğru ermeni fotoğrafçıya. makineden çıkardığım makarayı uzatırken: "aman çok dikkatli banyo yapın!" diyorum. "kimin resimleri biliyor musunuz bunlar?" "kimin resimleri?" "büyük romancılarımızdan birinin!"
orhan kemal'in diyemiyorum. "o da kim oluyor?" der de beni kızdırır diye.
"yarın sabah isterim senden!"
erkenden kalkıp yazımı son kez gözden geçirdikten sonra, koşuyorum fotoğrafçıya. "ver resimleri" diyorum. ermeni yurttaş incecik bir zarfın içindeki beş altı fotoğrafı uzatırken: "ka bu kocakarılardır senin büyük romancı dediğin!" "ne koca karısı?" "beş altı poz kadın vardır filmde!" "yok canım, onlar bizim hanımın çektikleri olacak. 30 poz kadar benim çektiklerim." "ka açılmamıştır ki diyafram çekesin!"
ne diyeyim bu kötü rastlantıya! "kör olasın!" diyemiyorum, vera marka fotoğraf makinesine. kör olmayıp da görseydin. orhan kemal'i görseydin de 30 poz resim elimizde kalsaydı bugün! onu seven binlerce, milyonlarca insanın seyretmesi için!