nezihe meriç
bozgundasınız. her bakımdan. ayaklarınız bir yere basıyordu bir zamanlar. tanımlamak gerekirse, diyelim o yer, elden geldiğince kabartılmış, taşı toprağı ayıklanıp su verilmiş, güneşi emmiş, tavlanmış bir topraktı. yaşam üzerine düşünüyordunuz. ah! ne gençtiniz. onu, yaşanır kılmak istiyordunuz. güzelliyordunuz. düşünüzde, şiirler, romanlar, yontular, öyküler, oyunlar vardı. büyük toplulukları coşturan, denizleri yenileyen, toprağın bereketini artıran. güneş daha parlak olacaktı o zaman. yağmurlar, yeraltı suları, kaynaklar, özsuyu olup damarlara yürüyecekti. evleriniz, ev sahipleriniz, kiracılarınız vardı. akşamüzerleri ışıkları birdenbire yanan büyük süslü dükkanlarıyla caddeleriniz, bolluk bereket içinde pazar yerleriniz, her zaman gittiğiniz lokantalarınız, alışık olduğunuz, güvendiğiniz eczaneleriniz, kurabiyelerine, simitlerine bayıldığınız fırınlarınız vardı. karanlığına sığınarak, başka dünyalara gitmek, serüvenlere katılmak için, gevşeyip kendinizi koltuklarına bıraktığınız sinemalarınız! yağmurdan kaçarak, ıslak şemsiyelerinizle eve koşmak. ah! evet. elleri yüzleri yıkayıp gündelik giysileri giyip rahatlamak. çocuklar için, makarnalı, köfteli, kızarmış patatesli, kendiniz, arkadaşlarınız için rakılı, balıklı, rokalı sofralar kurmak; limonu iyice sıkarak, yeşillikleri bol sudan geçirerek. arkadaşlar bir arada, oturur, sabahlara dek konuşurdunuz. tartışırdınız. şimdi yer kaydı ayaklarınızın altından.