zülfü livaneli
türkiye'de insanlar genellikle kendileri için değil, başkaları için yaşarlar. aslında güzel bir evde oturmanın ya da iyi bir otomobil kullanmanın vereceği zevk, başkalarının bu eve ve otomobile nasıl özlemle ve gıptayla bakacağını bilmenin vereceği keyfin yanında solda sıfır kalır. servet sahibi olanların, her gün servetlerini medyada sergilemeleri bu yüzdendir. makam ve mevki için de böyledir durum.
otoriteyi ele geçirmenin sarhoş ediciliği de buradadır: başkalarını susta durdurmak, onlardan üstün olmak, onlara emir vermek! bazı siyasiler bunu bir parça gizleyebilir ama kimilerindeki zevk kasılmaları her gün ekranlara yansır.
birbirine bu kadar çok çiçek gönderen toplum yoktur dünyada. ama bunlar gönülden gelen alçak gönüllü kır çiçekleri değil, illa dev çelenkler olmalı ve üzerinde isminiz yazmalıdır. yerli yersiz herkese çelenk gönderilir: cenazeye, düğüne, kebapçı, oto galerisi ya da umumi hela açılışına.
düğünlerde çok cayırtı yapılması, mesela anadolu köylerinde göğe ateş edilmesi ve istanbul köylerinde havai fişek gösterisi yapılması da bunun bir göstergesidir.
bu yüzden türkiye'de birey olarak kendi varoluş problemleriniz ya da metafizik kaygılarınızla uğraşamazsınız. ne kadar köşenize çekilmiş olursanız olun fazilet davası, kur hesabı, manken aşkları ve arabesk feryatlar gelip sizi bulur.
medyanın en çok söylenti ürettiği ülkedir burası. çünkü insanlar buna meraklıdır. bu yüzden bireysel olan hiçbir şey derinleşemez, kök salamaz; insanlar kendi iç hesaplaşmalarına dalamaz, olgunlaşamaz.
her şey "bir rivayete göredir" buralarda. "bir hadisenin şüyuu vukuundan beterdir." (söylentinin çıkması, gerçekleşmesinden daha kötüdür).
yöneticilerin eleştiriye tahammül edememesi de aynı konunun bir başka yönüdür.
sorunların çözülmesi değil, yok sayılması, görmezden gelinmesi tercih edilir. bu nedenle, bir şeyi eleştirdiğinizde, o durumu ortaya çıkaran kişi olarak sanki sorunun nedeni sizmişsiniz gibi tepki alırsınız.
jose ortega y gasset'nin felsefi mesajı daha çok bizim için söylenmiş gibidir: "ben, kendimin ve çevremin toplamıyım!" her tc yurttaşı, kendisinin ve çevresinin toplamıdır. yani hangi erdemleri taşırsanız taşıyın, hangi ilkelere inanırsanız inanın, toplumun akmakta olduğu çamurlu dere yatağından kurtulamazsınız. gelir, size bulaşır! sizi de kendisi gibi kılmak için müthiş bir uğraş verir. milyonlarca satır yazı üzerinize saldırır; milyonlarca televizyon imgesi gözünüzü ve beyninizi hırpalar. çünkü siz bir bireysinizdir ve türkiye'nin bireye tahammülü yoktur. hele bağımsız, özgür düşünceli, kendi kendisine sorular soran, vicdanlı bireylere asla! bu yüzden türkiye'de bireyselliğini korumak isteyen insanların ömrü, sürüleştirme çabalarına direnmekle geçer.