oya baydar
kötü şeyler hep fimlerde olur, hep başkalarının başına gelir sanırsınız; sonra bir gün, bakarsınız ki bir korku filminin ortasındasınız.
öfkelendiği, çaresiz kaldığı, istediği hedefe ulaşamadığı zamanlar kadının silahının belden aşağı vurmak, karşısındakini acıtmak olduğunu bilirdi.
"kalbin, aklın tanmadığı gerekçeleri vardır."
burası türkiye. devlete tosladığın zaman boynuzları kırılan hep sen olursun.
sevinçler ortaktır, acı yalnız çekilir.
sevgiyi, sevilen kişinin özgürlüğünü kısıtlamak olarak anlamadım hiç. sevgi, ilgi, bağlılık; insanları kendime bağımlılaştırmak, insanlara yapışmak değildir benim için.
zafer haklı kılar, yenilirsen haksız olursun.
ne çok benzer bina gördüm. kapılarında ne bir levha ne bir kurum adı vardır; ama içlerinde insanların 'yaşamadıklarını', hizmetinde oldukları çark adına sadece devindiklerini hemen hissedersiniz.
dışardan ne kadar izlersen, gerçeği bilemezsin, kişinin özel tarihini yakalayamazsın.
noktası bir türlü konulamayan, uzadıkça uzayan ve giderek anlaşılmaz olan bir cümleye benziyordu ilişkimiz. hep baştan alınan, bir türlü ilerlemeyen ve bir türlü üstü çizilip iptal edilemeyen. her ayrılıktan sonra küllendiği sanılan ve her defasında kendi küllerinden yeniden doğan.
en iyi sosyalistler, sınıfını inkar etmiş burjuvalardan çıkar.
doğa hiç ummadığın bir insanda ile, inanılmaz estetik duygular yaratır.
koşullar ne kadar olgunlaşmış olursa olsun, devrimler için çoğu zaman bir dış müdahale gerekir.
faşizmin, sermayenin en zalim, en kanlı diktası olduğu gerçeği devrimci edebiyattan ibaret değildir. sermayenin sola yönelmiş topyekün saldırısıdır faşizm.
insanı çocukluğuna, ilkgençliğine bağlayan anılarda büyülü bir şeyler vardır.
ayının on hikayesinin onu da armut üstüneymiş.
kaybedebileceğiniz tek şey zincirleriniz olunca zincirlerinizi bile kaybetmekten korkarsınız.
evleri insanları ele verir. küçük ayrıntılar çok şey anlatır.
kedi dinginlik ve yerleşiklik demektir.
komünist momünist, her sağlıklı erkek de en sonunda yatılacak kadın arar.
stalin mahkemelerinin yargıçları da işçiydi, karaormanlar'da kesilen binlerce komünistin cellatları da! işçi sınıfı yıkmaya yarar, yeniden inşaya gelince, orada duracaksın. onu beceremez. dışardan götürülen bilinç de, el şeyiyle gerdeğe girmek gibi, o kadar işe yarar işte.
belli bir dönemde, binlerce, yüz binlerce, hatta milyonlarca kişinin düşünceleri, inançları, atılımları birkaç kişide adeta cisimleşir. deniz, mahir, ötekiler, dönemin ruhuydular işte; hatalarıyla sevaplarıyla.. darağaçlarında, nurhak'ta, daha dün kızıltepe'de yitip gittiler.
aslolan devrim için ölmek değil, devrimi gerçekleştirmek için yaşamaktır.
çocuklarımıza özlemlerimizin adını koyarız hep.
bazen, tam uyanacağınıza yakın tuhaf bir rüya görürsünüz ve uyandığınızda hala o rüyanın içinde yaşarsınız. rüya mı gerçekti, uyanışınız mı rüya; uzun süre ayıramazsınız.
"gülleri, dostlukları, sevgileri sulamak gerekir."
insan yetiştiği çevrenin değerlerini ne kadar aşabilir ki!
aşağılık duygusu ile gurur ikiz kardeştirler.
milyarder olduğun zaman kimse rengini sormuyor. para, bakanda renk körlüğü yaratıyor.
bu ülkede kurtarılacak hiçbir şey yok artık. dibe vurursa yeniden bir şeyler yapılır belki.
"hiçbir şey hayatın kendisi kadar şaşırtıcı değildir."
belki de yaşlanmak umudun yitirilmesidir.
bir insan ömrünün değeri neyle ölçülebilir ki? hangi devrim, uğruna ölenlerin yaşamının yerini tutabilir?
birileri size, belki de tam paylaşmadığınız bir amaç gösterir. sizi ateş hattına sürer; dava uğruna ölmenizi, öldürmenizi ister. kendiniz için öldüğünüze, öldürdüğünüze inandırır sizi. dava, insan hayatının önüne geçer. biz şefler, şefçikler onları savaşa süreriz. o savaşın kendi savaşları olduğuna inandırırız onları.
aşkta ve inançta soru sormaya başladın mı büyü bozulur. dindar soru sormaz; aşık da, kör militan da öyledir. onlar inanırlar ve inandıkları için huzurludurlar.
yolunu kaybetmemek; vahşi bir dünyanın ortasında, üstelik de bunca anı ve acı yüküyle kimliksiz, benliksiz, yapayalnız kalmamak için yitip giden duyguların son kırıntılarına, büyük yangınların sıcak küllerine razı olması gerektiğini biliyor. "aslolan hayattır." kendini kandırma pahasına da olsa, henüz küller soğumadan tutunmalı umut kırıntılarına..
moskova ağırbaşlı ve trajikti; berlin yaralı ama katı; leipzig soğuk, sinirli ve kasvetli; istanbul hülyalı, dağınık ve mahmurdur.
insan tam da böyle zamanlarda yalnız kalmalıdır. dostların ve sevgililerin hastabakıcı olmadıklarını unutmamalıyız. hastalık çirkindir, çirkinlik ise sevgiyi ve ilgiyi öldürür.
ne bakanın, ne müsteşarın, hiç kimsenin en küçük yetkisi yok ohal bölgesinde. orası türkiye değil sanki. hani vatanı bölüyorlar falan diyorlar ya, kendileri çoktan bölmüşler türkiye'yi.
"hayatın neresinden dönülse kardır."
bir tek kediler ölmek için evlerinden uzak yerler ararlar, ölülerini göstermezler.
evlilik, iki taraflı sineye çekme ve uzlaşma sanatıdır.
insan hakları insanlar içindir. bunlar cahil, ilkel yaratıklar; şeriat istiyorlar. sokakları görmedin mi? kara çarşaflıdan, cüppeliden, sarıklıdan geçilmiyor.
hayatta herkesin, hepimizin, bedelini ödeyip efendilerinden özgürlüğünü satın almak istediği bir an olur. onun özgürlük bedeli ağırdı.