1.08.2011

aydınla hesaplaşma

oğuz atay

bayramlar gibi sosyal sloganlar da aslında anlamını kaybetmiştir. toplumcu aydınlar da halkı istatistiklerin rakamları ya da kitaplardaki teorilerin örnekleri olarak görüyorlar. bazımız batıdan korkuyoruz, bazımız doğudan ve en çok halktan kopuyoruz. halkın içinden gelen aydınlar bile hemen burjuvalaşıyor, burjuvalara kendini beğendirmek için romanlarında, hikayelerinde yarım yamalak öğrendiği görülmemiş burjuva biçim inceliklerine özeniyor ya da halkının şivesini taklit ederek halkını burjuvaya turistik bir eşya gibi satmaya kalkıyor. istiyor ki burjuva halkın acılarını, topraksızlığını, susuzluğunu, tıpkı duvarına astığı kilim, çorap, boyunduruk gibi karşısına alıp seyretsin. çarıklı erkanıharplik yapıyor yani. köylü ve işçi ve küçük memur yani ezilenler adına yapılan edebiyata kültür heyecanı biriktiren rahatı yerinde burjuva sahip çıkıyor. böylece şehirli aydın gibi, köyden gelen aydın da köklerinden kopuyor, bir salon serserisi, bir meyhane gezgini oluyor. oysa halk artık kendini tanıma, kendi bilincine varma, kendi ruhunu çözümleme çabası içindedir, buna başlamıştır.

aydın halkın öncüsüdür gibi bir söz vardır; oysa artık aydın kendi halkının yapmaya başladığı atılımların gerisinde kalmaya başlamıştır. ilerici, gerici her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük yarı aydın çetesi, yıllardır kendini yenileme gereğini duymadığı için bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgan oyunlarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır. yıllardır halkı ve aydın potansiyelini hor gördüğü için kendini geliştirmek için parmağını oynatmamıştır. bugün haksız olarak gaspettikleri yerler gerçek sahiplerini beklemektedir. halkın evrensel ruhuna inanan, onu derinliğine tanımaya çalışan gerçek bir aydın topluluğu bu kültür gangsterlerinin yerini almazsa toplumun, çağın çok gerisinde kalacaktır türk edebiyatı.

birbirlerine ödül dağıtan, oyunun kurallarını bozmaya cesaret edemeyen bu kuru kalabalık aslında tek bir kütledir; ilericilik/gericilik kavgası görünüşte bir çekişmedir. ilericiler, yerlerinde kalmak için değil namuslu bir sosyalistin, sahtekar bir bezirganın yapmayacağı oyunlarla uğraşırlar, kendilerini övenlere pay verirler. ne yazık ki halkın değerlerine sahip çıkmaya çalışanlar da -kendilerine bir isim vermedikleri halde- gerici ya da sağcı denilen ve orta çağın karanlığında yaşayan zavallılardır.

sanat sanat içindir/sanat toplum içindir kısır çekişmesine karşı sanat insan içindir parolasıyla çıktıkları halde insanın, gerçek insanın farkında değillerdir. gerçekten 'korkak bir karanlık içinde'dirler. yaşamaktan, eğlenmekten korkarlar. insanı, özellikle kadını tanımaktan korkarlar. dünya nimetlerini çağdışı boş inançlar yüzünden teperler. aslında bir ruh hastasının tepkisidir bu; daha doğrusu reddettikleri nimetlere kapılmaktan korkan bozuk ruhların tepkisidir bu. bu yüzden sosyalizmi ahlaksızlık sanırlar. bu yüzden emperyalizm ile sosyalizmi birbirine karıştırırlar. allah için bazı sosyalistlerimiz de özel yaşantılarıyla onlara hak verdirecek durumdadırlar. bir sosyalist eleştirmenimizin dediği gibi "türk solu geç kalkar; çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir." bu insanlardan türk halkı artık bir şey beklememeli.

üçkağıtçılıkla ne devrim olur, ne de ümmeti islam kurtulur. bunlar 'çürüyen et, dökülen diş' gibidirler. bayrak yaptıkları inançlarına rağmen, aslında inançsızdırlar. kim hangi kapıdan ekmek yiyorsa, o kapının kulluğunu etmektedir. bunlar osmanlı imparatorluğu'nun mirasının kötü bölümü olan kapıkulu kurumunun temsilcileridir. kendilerine karşı çıkılmasını, haksız yere işgal ettikleri görüşlere karşı hakaret sayarlar. kendini sosyalist sayan biri, suçunu ortaya dökeni hal düşmanı olarak suçlayarak yavuz hırsızlık oynar. kendini kapitalist olarak ilan eden birinin serveti, fabrikası yoksa böyle birine herkes güler; haydi ordan çulsuz derler, züğürt kapitalist olur mu? nedense kendini sosyalist sayanlardan kimse ehliyet sormamaktadır. olsa olsa 'sosyalizme sempati duyan' yani özel deyimiyle 'sempatizan' sayılması gerekenler ortalığı kasıp kavurmaktadırlar. sonra solda ve sağda hayli kalabalık olan bu çıkarcı zümre, bütün gösterişine rağmen kim parayı bastırırsa ona hizmet etmektedir. ele güne karşı, hele sağcılara karşı ayıp olmasın diye de kabahatler örtbas ediliyor. 'kol kırılır yen içinde'.

artık her yerde, hangi kampın adamı olurlarsa olsunlar bunları teşhir etmenin, önce halka örnek olabilmek için aydının kendisiyle hesaplaşma vakti gelmiştir. yazarlar da romanında hikayesinde şiirinde bu hesaplaşmaya girişmelidir. kendinden korkanlara bir diyeceğimiz yok tabi.