7.08.2011

din

bertrand russell

şunu gördüm ki tanrı'ya inanç, varlığına gösterilen kanıtlarla ters orantılı. kanıt ne kadar az olursa o kadar çok inanıyor insanlar. işler iyi gidince, inanmak zamanı gelince de inanmıyorlar. bana öyle geliyor ki, sosyal sorunların çözümlendiği gün din son bulacaktır. tersine, bu sorunlar süregeldikçe yaşayacaktır.

geçmişte örnekleri var. on sekizinci yüzyılda her şeyin sütliman olduğu sırada aydınların çoğu özgür düşünür kişilerdi. sonra fransız devrimi oldu ve ingiliz soyluları özgür düşünürlüğün insanı doğruca giyotine götürdüğünü gördüler. caydılar bundan ve kendilerini dine verdiler. viktorya dönemi bu. rus devrimi için de böyle. rus devrimi halkı dehşete düşürdü. tanrıya inanmazlarsa mal ve mülklerinin ellerinden alınacağını düşündüler ve inandılar. bu sosyal değişiklikler din için kusursuz bir ortamdır.

cehennem düşüncesini ortaya atanlar zalim insanlardır. insanların, yeryüzünde iken toplumlarının ahlakına karşı geldikleri için bağışlama şansı tanınmadan ebediyen acı çekmeye mahkum edilebilmelerini düşünmekten zevk almak insancıl duygularla bağdaşamaz. böyle düşünmek dürüst kişilerin harcı değildir.

günah duygusu, şiddet ahlakı diyebileceğimiz bir ahlakın ruhunu teşkil ediyor. vicdan azabı duymadan başkalarına acı çektirmek olanağı veriyor size; o halde kötü bir şeydir.

bir davranışın kimseye zararı olmayacaksa o davranışı suçlamak için sebep yoktur. pek eski bir tabunun kötü kabul ettiği gerekçesiyle bile suçlamamalı. bu tutumdan çıkan iyilik ya da kötülüğe bakmalı. cinsi ahlakın temeli budur. tüm ahlakların temeli budur.

hiçbir şey güvenilmeye değmez. insan inandığı her şeyde bir kuşku payı bırakmalı ve kuşkuya karşın hareket etmek gücünde olmalı.