virginia woolf
güneşi bir kere gören gözler, daha sönük ışıklarla asla kamaşmaz. güneş bir parladı mı, onların beş paralık hükmü kalmaz!
hangi kuytu toprağın, hangi uğultulu ormanın, hangi kara oyuğuna yolculuğumuz? yıldızdan yıldıza savrulup ayın dolambacında mı döneceğiz? yoksa..
neyin peşindeyim ben? bir uçup gitsem buradan, geceden ve gündüzden, çok uzak bir ülkeye, ne ayrılık, ne ölüm -sevgiliyle göz göze..
kitaplar ruhun aynasıdır.
uçuşan kaftanımın eteklerine sığınıp yeşerir sanatlar. müzik, bana açar tanrısal uyumun gizlerini. benim buyruğumla cimri, el sürmez olur altınlarına; ana, tasasızca izler çocuklarının oyununu..
genç çobanlar götürsün bu oyunu ve orman perileri bundan böyle; bırakın zephyrus uyusun ve ne kadar asi oymak varsa göklerde, buyruklarıma uysun.
irade varsa, çözüm bulunur.
vasiyet varsa, vaziyet kurtulur.
ne erkeklere güven var, ne kadınlara; ne süslü sözlere, ne güzel yüzlere. kuzu postu sıyrıldı, yılan çıktı içinden.
kişi yirmi beşine varmışsa, yaşamının en iyi günleri geride kalmıştır.
doğal insanları severim ben, diken üstünde oturanları değil.
zaman, orağına yaslanmış, şaşkın. bereket tanrıçası, bedensel alışverişten derlediği cevherleri tek tek saçadursun ayaklar dibine. dünyanın öbür ucunda, madenlerde tek döküyor barbar; gönülsüz topraktan boyalı bir çanak yoğruluyor. benim buyruğumla kahkahasını atıyor savaşçı; kafir, murdar adak tüten sunaktan vazgeçiyor. menekşeyle yaban gülü, çatlamış toprakta iç içe geçiriyor çiçeklerini.. gözükara gezginin korkusu yok artık zehirli yılandan. miğferlerse, sapsarı bal peteği.