apostolos doxiadis
matematikçiler, çalışırken satranç oyuncularının oyundan aldığı keyfi alırlar. hatta gerçek bir matematikçinin ruhsal yapısı, bir şairin, bir bestecinin ya da başka bir deyişle, güzellik yaratmaya çalışan ve uyum ile mükemmellik peşinde koşan bir insanınkiyle hemen hemen aynıdır. onun yaradılışı, pratik adamınkine -politikacıymış, mühendismiş fark etmez- taban tabana zıttır. aslında iş adamınınkine de.
ben matematiği sanat -hatta spor- gibi görürüm. yani en iyisi değilsen, hiçbir şeysin demektir. bir mühendis, bir avukat ya da bir dişçi, bilhassa bunlar arasında işlerini iyi yapanlar, yaratıcı ve tatmin edici bir iş hayatı sürebilir. oysa vasat bir matematikçi, sadece yaşayıp yürüyen bir trajedidir.
matematiğin derdi soyut zihinsel kurgulardır. matematikçi de sadece bunlarla ilgilenir; fiziksel, maddi duyularla algılanabilir dünyayla bir alıp vereceği yoktur.
iyi niyetli olmak ne yazık ki her zaman yeterli değil. matematik, gayretli çalışmanın her zaman başarı getirdiği diğer dallara benzemez. matematikte en üst noktaya ulaşabilmek için insanın daha fazla şeye ihtiyacı vardır, başarı için mutlaka şart olan bir şeye: yetenek! içinde var olan, en uç sınırdaki, doğuştan gelen bir yetenek. matematikçi olunmaz, matematikçi doğulur. eğer genlerinde o özel cevheri taşımıyorsan, bütün hayatını boşa çabalayarak geçirir, sonra da vasat biri olarak hayata veda edersin. belki altından bir vasat olursun; ama yine de vasat işte!
bir matematikçi önemli bir araştırmaya giriştiğinde, tek niyetinin gerçeği keşfetmek olduğunu söyleyebilir; yine de onun rüyalarını süsleyen tek şey şandır.
matematik bir genç oyunudur. mükemmelliğe ulaşmak için genç olmayı şart koşan birkaç insan uğraşından biridir. bu açıdan spora çok benzer. matematik tarihinde, 35-40 yaşın üzerinde büyük buluşlara imza atan insan sayısı çok azdır. bernhard riemann 39 yaşında öldü, niels henrik abel 27'sinde, evariste galois ise ne yazık ki 20'sinde; yine de isimleri matematik tarihinin sayfalarına altın harflerle yazıldı.
özgün matematik çalışmaları yapan araştırmacının yalnızlığı başkalarınınkine benzemez. hem tüm insanlığa hem de yakın çevresine, kelimenin tam anlamıyla, tamamen "kapalı" bir evrende yaşar. en yakınları bile hiçbir şekilde dertlerine ve sevinçlerine ortak olmaz; çünkü içindekileri anlayabilmek imkansızdır onlar için. yaratıcı bir matematikçinin dahil olabileceği tek çevre, onun ayarındaki insanlardan oluşan topluluktur.
bir matematikçi için, uğraştığı problemden uzak zaman geçirmenin önemi büyüktür. zihinsel açıdan çalışmalarına hakim olabilmek ve sonuçlarını bilinçdışı bir düzeye taşıyabilmek için, zihnin asıl "uğraş" dışında boş zamana da ihtiyacı vardır. matematiksel kavramların sorgulanması sakin bir zekaya ferahlatıcı gelebildiği gibi; beyin, yorgunluğa yenik düşüp aralıksız çaba harcamaktan tükendiği zaman katlanılmaz da olabilir.
matematikte bilinmezliğe yer yoktur. matematikte her doğru önerme ispatlanabilirdir.
godfrey harold hardy: aeschylus unutulunca archimedes hatırlanacak. çünkü diller ölür; ama matematiksel fikirler ölmez. "ölümsüzlük" aptalca bir kelime olabilir; yine de bu sözcüğün anlamına hakkını verme şansına en çok sahip kişi herhalde bir matematikçidir.