irvin yalom
üç büyük düşünce devriminin insanın merkeziyetçiliği fikrini tehdit ettiği sık sık belirtilmektedir. birincisi copernicus, dünyanın, bütün yıldızların etrafında döndüğü bir merkez olmadığını göstermiştir. sonra darwin, hayat zincirinde bizim merkez olmadığımızı, diğer bütün yaratıklar gibi başka yaşam biçimlerinden meydana geldiğimizi göstermiştir. üçüncü olarak da freud, bizim kendi evimizin efendisi olmadığımızı, davranışlarımızın büyük çoğunluğunun bilincimizin dışındaki güçler tarafından yönetildiğini göstermiştir.
freud'un bilinmeyen yardımcı devrimcisinin, onun doğumundan çok önce derin biyolojik güçler tarafından idare edildiğimizi ve sonra kendimizi hareketlerimizi bilinçli olarak seçtiğimiz şeklinde kandırdığımızı öne süren schopenhauer olduğuna kuşku yoktur.
schopenhauer talih çarkını sürekli olarak döndürmenin kaderimiz olduğunu gösterdi: bir şeyi isteriz, alırız, kısa bir süre tatmin yaşarız, bu tatmin hızla sıkıntıya dönüşür, ardından mutlaka bir sonraki 'istiyorum' gelir. arzuyu doyurarak kurtuluş yoktur; insanın çarktan hemen atlaması gerekir.
çarktan atlamak, istemekten tamamen kaçmak anlamına geliyor. en içteki doğamızın, bir şeyi elde etmek için yatıştırılamaz bir şekilde çabalamak olduğu, bu acının en başından bize programlandığı ve kendi doğamıza mahkum edildiğimiz anlamına geliyor. önce bu yanılsama dünyasının esas hiçliğini kavramamız, ardından istenci reddetmenin bir yolunu bulmamız gerektiği anlamına geliyor. bütün büyük sanatçılar gibi saf, platonik fikirler dünyasında yaşamayı amaçlamalıyız. kimileri bunu sanat yoluyla yapıyor, kimileri dinsel çilecilikle. schopenhauer arzu dünyasından kaçınarak, tarihin büyük zihinleriyle bir araya gelerek ve bedensel zevklerden el çekip düşünerek yapmıştır. bir insanın aktör olduğu kadar gözlemci de olması gerektiği anlamına geliyor bu. insan bütün doğada var olan, her insanın bireysel varoluşuyla kendini gösteren ve kişi artık fiziksel bir varlık olarak yaşamadığında bu gücü geri talep edecek olan yaşam gücünü kabul etmelidir.
göreli mutluluk üç kaynaktan gelir: kişinin olduğu şey, kişinin sahip olduğu şey ve kişinin diğerlerinin gözlerinde temsil ettiği şeyler. schopenhauer bizim ilkine odaklanmamızda ve ikincisiyle üçüncüsüne -sahip olunanlar ve şöhretimiz- güvenmememiz gerektiğinde ısrar eder; çünkü o ikisi üzerinde kontrolümüz yoktur; bizden alınabilirler ve alınacaklardır. aslında sahip olmanın tersine bir etmeni vardır, der; sahip olduğumuz şeyler çoğu kez bize sahip olmaya başlar.