nietzsche
öz evimde yaşarım
benzemem hiç kimseye
kendine gülmeyen ustaya şaşarım
güler geçerim ona işte
emerson: şair ve bilgeye her şey dostça ve kutsanmış, tüm yaşantılar yararlı, her gün kutsal, tüm insanlar tanrısaldır.
"kibirli ruh, tavuskuşu ve at yeryüzünün en kibirli üç hayvanıdır."
insanların çoğunda entelektüel vicdan eksiktir.
en güçlüve şeytani ruhlar, insanlığı en fazla ileriye götürenlerdir. tekrar tekrar hiç durmadan uyuyan tutkuları tutuşturmuşlardır -tüm düzenli toplumlar tutkuları uyutur-, tekrar tekrar hiç durmadan, karşılaştırma, çelişme dygusunu, yani, tehlikeli, hiç denenmemiş olandan zevk alma duygusunu uyandırır; insanı düşünceye karşı düşünce, örneğe karşı örnek koymaya zorlar. çoğunlukla, silah zoruyla, sınır taşlarını yerinden oynatarak, dini inançları zedeleyerek.
onur kaybı: düşünme bütün biçimsel onurunu yitirdi, düşünmenin törensel, vakur tavırları gülünçleşti, eski tip bilge insan çekilmez oldu. çok telaşlı düşünüyoruz, yürürken, yolculukta ya da diğer şeylerle uğraşırken, konu ne denli ciddi olursa olsun; çok az hazırlığa gereksinimimiz var, çok az sessizliğe hatta -sanki kafamızda en uygunsuz koşullarda bile çalışmayı sürdüren, durdurulamaz bir makine taşıyoruz. eskiden düşünmek isteyen insana bakıp -böyle insanlar çok nadirdi!- onun daha bilge olmak istediğini, bir düşünce için kendini hazırladığını söyleyebilirdiniz; yüzü dua eden bir insanın yüzüne dönüşür, yürümesini durdururdu; evet; insan saatlerce yolun ortasında dururdu, düşünce "gelince" ona; tek ayak ya da çift ayak üstünde. işte böyle, ayağa düşmeden önce, düşünmenin bir onuru vardı!
bir çağın az rastlanır insanları, geçmiş kültürlerin ve güçlerin apansız ortaya çıkan geç kalmış filizleridir.
insanın tümüyle yeni, ilk kez gözlerinin önüne doğan; ama açıkça fark edemediği bir görevi var; bilgiyi bir araya getirici bütünlüğe ulaştırmak ve içgüdüsel kılmak, öyle bir ödev ki bu, onu ancak, şimdiye dek, sadece yanlışlarımızla ilişki kurduğunu kavrayabilenler görebilir.
birini acı çekerken gördüğümüzde, bu fırsattan yararlanarak acı çekene sahip olmak isteriz; ona iyilik yapanlar ve acıyanlar örneğin, böyle yaparlar ve onun içlerinde uyandırdığı yeni mülk edinme arzusuna "aşk" derler; duydukları haz, yeni bir fethin yarattığı coşkuyla karşılaştırılabilir. cinsel aşk kendini sahip olma duygusunda en açık biçimiyle gösterir; aşık, arzuladığı kişinin tek ve mutlak sahibi olmak ister; eşit biçimde sevdiğinin ruhunun ve bedeninin üzerinde koşulsuz bir güç ister; yalnız o sevilmek ister, en büyük ve en güçlü biçimde arzulanabilir olarak gördüğü diğer ruhta yaşayarak onu yönetmek ister.
zayıfları öldüren zehir, güçlüleri güçlendirir.
komşu gönül tokluğunu över; çünkü bu onun yararınadır!
hayat uzun bir ölümdür.
aşk aşığı affeder, onun şehvetini bile.
herakleitos: savaş bütün iyi şeylerin babasıdır.
belli seslere alışmak karakter üzerinde derin bir etki yaratır: önce sözcükler, deyimler; sonra da bu sese uyan düşünceler!
ne olur barbarlar daha yüksek bir kültürle ilişkiye geçtiklerinde: kural olarak, daha alçak kültür her zaman öncelikle, tüm erdemsizliklerini, zayıflıklarını, fazlalıklarını alır yüksek kültürün; ancak o zaman, bu temelde, yüksek kültürde bir çekicilik bulur; sonunda da, kazandıkları erdemsizlikler, zayıflıklarla, daha yüksek kültürün bazı değerli güçlerini taşkınlıkla kabul eder.