morum, safranım belki ama oranj değilim
mutluluk çıkmaz benden
benim turunçgillerim yapraklarını ağlar
yine de senin için tuhaf şövalyem
incelikli zulmün için
kalbimin morluklarını unutup
oranj olmayı deneyebilirim
bazen varolmak için ölmek gerekir
mizah, öznenin kalktığı ve giriş nesnesinin çıktığı yerdir.
ölüm, iç yaşamın kayboluşudur
ölmeyen tek şey yaşamdır
ve ölüm
ölüm, iç yaşamın kayboluş anıdır
içimdeki her kara tohum bir kitap
bilgeliği arayan bilgelik
"mükemmel varlığı kusurlu varlık yoluyla bulmamız gerekir."
kim ki dünyayı tanımış oldu
ancak bir kadavra bulmuş oldu
ve bir at-avrat bulmuş olan da
dünyadan üstündür
yabancılaştığımız tek topraklarda mıdır gerçek umut
hayat boşunalıktır saçma kelimeler ve ziller arasında
git şimdi
umut, akıl çelen fahişe
seni yatıracağım ellerimde
bir ıhlamur yaprağı gibi
seni yatıracağım göğüslerimde
menekşeler gibi
seni yatıracağım gözlerimde
bir yağmur suyu gibi
biliyor musun bir şey oluyor burada
garip bir şey
bulanık bir suda yok oluş gibi
gözlerimde beyaz kelebekler uçuşuyor
ve beni kendime getiriyorlar yavaşça
beyaz odalarda
özgürlük, tiranın ismini unutmaktır
gece uzun ve serindi
gece sıcak ve kısaydı
asfaltlar ıslaktı
ama gece uzun ve sıcaktı
böyle sürdüremem
birimizin anlaması gerek
bir hüznün yankısıysa eğer şiir
sana yaklaştıkça şiire yaklaşıyorum demektir
"dünyayı en iyi melankolikler okur."
içimizde dönen yıldızlara bakıp sessizce
düşlerin kışını ciğerlerimize dolduruyoruz
hep yarıda kalan dostluklar sürdürüyoruz
çekiciliğini kararsızlıktan alır sonu varlığımız
uzayda acının sonsuz titreşimlerini yayan
bir yıldızdır kahkahamız
kim tanrının görkemine kafa yormak istiyorsa
hareketsiz duran bir kırmızı güle bakmalıdır
yok istemem uzaklaş, uzaklaş benden
yok öyle bir yer işte
evimde yok senin kanatların için bir yer
her melek zalimdir
buz görünmeden önce buzlu yerlerden ufka
akseden ışığı hissediyoruz yalnızca
bir şey olacak biliyorum ama ne
daha az parçalanmış bir dünyada söylenebilirdi belki
bir insanın diğerine verebilecek
en güzel hediyesi yaşamıdır
kafka der ki insan giz'i çözdüğü zaman
her şey değişecekmiş sanır ama
hiçbir şey değişmez
yaşam olanca sıradanlığıyla devam eder
sonuç olarak her güzel söz
doğanın yanında hafif kalıyor
aşk likid korku dolu bir kadehtir
bir bakış yeter mi
benim tutkuya, dostluğa olan
inancımı geri getirmeye
o eski güzel günlerde kaldı
ben sizin bende görmek
istediğiniz biçimlerin
arasına koyduğunuz mesafeyim
insan ne zavallıdır
duymaz orman ve ışık melodilerini
kibir örter gözlerini
mırıldanır sonsuzluk vehmini
şatolar, evler kurar sonsuza dek
kalacakmış gibi
bir gün
tüm eski elbiselerimizi
akarsuya bırakıp
güneşin doğduğu yere gideceğiz
sonra birtakım güzellikler sustuk
ve daha fazla saçmalamamaya çalışarak
yağmurdan ve atlardan konuştuk
sana tıklım tıklım
bir sinema çadırının
soluk alıp verişini
getiriyorum
bir çocuğun
atlıkarınca gözlerini
bir soytarının
bütün oyunlarını sergiliyorum
aşağılaman için
biliyorum çok acı
çektireceksin bana yeniden
yine belki yüreğim
andıracak bir yasevini
ki ben de bırakıp
bütün kentleri
başımı bir kıyıya yaslarım belki
ve bir hüznün yankısıysa eğer şiir
sana yaklaştıkça şiire yaklaşıyorum demektir
olgun düşünceleri boşuna aramayın
bu çağın rüzgarı her şeyi ham bırakır
okul akla özgürlük verir ama
düşünceleri dengesiz ve düzensiz bırakır
doğa sizden intikam alıyor fark etmeyiniz siz hala doğayı seviyorum
demeyi bir şey sayınız ulan doğa size düşman be doğa size çoktan
arkasını döndü sabah otobüs şehrin ıssız saatlerine vardığında
o ürkütücü grilikte ağaçlar bize nasıl bakıyorlardı biliyor musunuz
sen nasıl seveceksin şimdi o ağaçları bu tuhaf çinko yağmurları
nasıl seveceksin niye böyle yapıyorlar biliyor musunuz çünkü artık
onlar da bizim ne boktan olduğumuzu anladı direniyorlar ne
direnmesi savaşıyorlar bizimle aramızda kovboylar kalsaydı
ağaçlara silahsız yaklaşmazdı ya öyle işte
gülüyorsunuz ağlamıyorsunuz
üç şairin bir araya geldiği yerde
dördüncüsü mutlaka vardır
sizde niye suçluluk duygusu var biliyor musunuz
çünkü gerçekten suçlusunuz da ondan
donmuş bir nehrim olsun isterdim
üzerinde kayıp gitmek için
ben hiçbir şey bilmiyorum aslında
kim ne anlar ise hayat denen maniden bir şey
atlar maniayı; demir ateş ile yumuşar
başımızdan ne geçti ise size prova eyledik
gören gözler provasız hatırlar
kendin bilmeyen hakk'ın bilmez
arar başkasında hata
bu bizim dünyamızda üç şey kutsal imiş
kadınlar güzel koku ve dua
gözlerin, gözlerin o kanayan yoklukta
azuma
kim olduğunu fazla düşünmedim
önceden tanıyormuşum gibi onu
yaşamış gibi gerçekten.. çok önceden
yaşatmışım onu içimde.. çocukken
çiçeklere bakarken belki
ağlarken bir balığın ölümüne
rüzgar.. çiçek.. koku
tüm bunlar ve daha birçok şey
herkesin bir azuması vardır
ama herkes üstünde durmaz onun
aramaz onu
* "anne'ye ayetler" ve "seriler kitabı" ile birlikte.
* "anne'ye ayetler" ve "seriler kitabı" ile birlikte.