dedi arpacızade feyzullah efendi
hem de
uyurken esneyerek
dönülmez faşizmin ufkundayız
vakit çok geç
kurtarıcılar kurtara kurtara
kurtardılar memleketi memleket olmaktan
dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş
her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş
oysa dünya, halkların omzu üstünde durur
kıpırdasın da gör
balkonun altına kapamışlar hint horozunu
önüne de bir kara tel çekmişler
dünya yüzü görmesin diye
yine de herkesten önce ötüyor sabahları
erken öten horozu.. sözü biyerlerden
kulağına çalınmış olmalı
ılgaz, anadolu'nun sen yüce bir dağısın
eteklerinde kitaplar
insan maymundan gelmiş
var-kuramına karşı çıkan sayın kültür bakanına
(eldeki bilimsel veriler başka seçenek tanımadığına göre
ve indi, izafi ve şahsi konuşmak istemediğimizden)
soruyoruz, yüzüne ve gözlerinin içine bakarak
üstat, yoksa insandan mı geliyor maymun
ya mutlu göründüğün gibi ol
ya mutsuz göründüğün gibi öl
oturmuş lambo'nun penceresi içine
uzun ayak uzun ayak üstüne
çekme boylu bir idare lambası
-çıngarlara bir işaret feneri-
bakıyor yarılanmış üçüncü marmara şişesine önündeki
bana insanları ne zaman sevdirecek diye bu zıkkım
derken çıkarıp göğsünden al mendilini
siliyor duman olmuş gözlüklerini
sen'leri eğlendirenler en çok
ben'leriyle sıkılır
kademsiz oluyor kimi ağaçlar
sokak üstüne, ayak altına düşenler
tozdan, dumandan görmez olmuş yeşil gözleri
onlar da çam, onlar da çınar ama
toroslardaki akranlarıyla aralarında
epiy bir yükseklik ve hava
e az'cık da bir sınıf farkı var
afrika gibi bir kıta yazaydım
hiç durmaz ölürdüm
yarın, mesela, orta yerimden çatlasam ne lazım gelir?
yine de içimden bir ses: sen sen ol! diyor
kafka'nın öyküsündeki fareye emsal
cirit oyna oynayabildiğin kadar
bulduğun neyse mekan
ellerin, ayakların ve çükünle değilse de
hala genç kalan aklınla koşmaca oyna
duvarlara vursan da başını
o tavanarası kadar kaldığında cürmün ve cirmin
ölmek ki senin
başlayıp da bitiremediğin
allah bilir kaçıncı bin şiirin