murathan mungan
şiir ışıktan doğar.
iyi şiir doğa gibidir; en çok kullanılan kelimelerle bile şaşırtmayı başarır.
şiirin göğünde tesadüf kuşları uçar.
en baştan başlamak gerek. topraktan. şiir de, çömlek de topraktan yapılmıştır. sonradan ateşle, suyla, havayla beslenmişlerdir. ve de sınanmışlardır. çöken uygarlıklardan her zaman iki şey kalır geriye: şiir ve çömlek. yerkürenin en eski tanıkları.
hayvanlardan yayılan o olağanüstü kendiliğindenlik, o doğallık duygusu! hiçbir insan bunu taklit edemez. hiçbir sanat o kadar doğal olamaz. yalnızca hayvanlar o kadar saf ve doğaldır, insanoğluysa bir yapımdır. biz de iyi bir yapım olmak için elimizden geldiği kadar çok şey öğreniyor, öğretiyoruz. hayvanlar yaşamlarına anlam aramazlar, varoluşlarını sorgulamazlar. bütün bunlar bizim cezamızdır. insanı tabiata şiir bağlar. tabiatı ancak şiirle anlayabilir, kendimizi tabiata ancak şiirle bağışlatabiliriz.
karanlığın şiiri bile ışıkla yazılır.
madencilerin yaptıkları işte saklı bir şiir görürüm ben. onlar bunun farkında olmayabilir. ama tabiata el attığınız, onu değiştirdiğiniz anda, farkında olmadığınız bir şiiri kendiliğinden yazmaya başlamışsınız demektir.
bazı şiirler akşamla biter.
yerküre yazılmak için vardır. biz yazmasak, o hiç olmayacakmış gibi gelmiyorsa bize, ne önemi var onun da, yazmanın da.
insan elinin, emeğinin bir tek şiiri yoktur.
kristalin ruhu ve aklı vardır. şiirin kainatla olan yakın ilişkisini unutuyorlar; kötü şiirler hakikatle olan bağımızı zedeleyen yanlış çevirilerdir. ruhun miktarı sabit değildir. ruhun büyüyüp küçülebileceğini görmelisin. sonuna kadar şair kalmayı başaranlar niye bu kadar azdır sanıyorsun?
şiirin kanıyla rüyanın kanı aynıdır. yazıldığında görülenle akanında saklanan aynıdır.
gün her yerde hem aynı hem ayrı batar. tıpkı bir şiirde çok kederli olan bir adamın diğer bir şiirde çok neşeli olması gibidir bu. şiirde ve tabiatta mutlak olan yoktur.
bütün zamanlar birbirine benzer; birbirine benzemeyen, anlardır. şiirin ölümsüzlüğü bir an sanatı olmasındandır. hafızamız, bütün yaşadıklarımız değil, yalnızca unutamadığımız anlardır. ortak yaşamlarını bile herkes zamanla başka türlü hatırlar.
şiir önce kelimelerle kurulan ilişkide başlar, kelimelerin kullanılışında değil.
kendi hayatımız ne zaman kendimiz için bile bir eğretileme haline gelir? içinde yaşadığımızı ne zaman karşımıza alıp bakmaya; hatta için için onu yazmaya başlarız?