6.02.2012

cehennemde bir mevsim

arthur rimbaud

hiçbir şey yapmak istemediği için hiçbir şey yapmadan doyuma ulaşmış insanlar vardır.

camlarından hala sular akan büyük evde, yaslı çocuklar baktı görkemli imgelere.

özlemlerimi sürekli yok etmiş olan o kadın kendini bir gün bana bağışlatır mı dersiniz, onarır mı rahat bir son yoksun yılları, başarılı geçmiş bir gün uyutur mu bizleri kaçınılmaz toyluğun utancında?

korlar ve köpükler. müzik, girdapların dönüşü ve buz parçalarının çarpışı yıldızlara.

benden uzak olsun artık bu boşinanlar, bu eski bedenler, bu eşler ve bu yaşanmış yıllar. karaya vurmuş bir çağdır bu çağ!

ey dünya! ey yeni yıkımların aydınlık şarkısı!

bütün uğraşılardan iğreniyorum. ustalar da, işçiler de, hepsi hödük, hepsi iğrenç. kalem tutan el saban tutan el kadar değerlidir! ellerin çağı! asla ellerimle geçinmeyeceğim. uşaklığın sonu yok. dürüstlük dilencilikse ben yokum. caniler iğdişliler gibi tiksindiriyor beni; ben benim, el değmemiş, o kadar.

alışılmış mutluluğa gelince; ister evcil, ister değil.. hayır, bu benim işim değil. sefih mi sefihim, güçsüz mü güçsüzüm. yaşam emekle yeşerir, eski bir gerçektir bu; ya benimki, yeteriyle oturaklı değil henüz yaşantım, eylemin, dünyanın o en değerli noktasının üstündeki uzaklarda bir yere dalgalanıp uçuyor.

kadınları sevmem ben, aşkın yeniden icadı gerek, belli. kadınların istedikleri tek şey kendilerini sağlama almak, tek istedikleri güvenli bir ortam kazanmak, yüreği ve güzelliği hesaba kattıkları yok; soğuk bir horgörü geriye kalan, günümüzde evliliğin besini. ya da ben kadınları mutluluğun işaretleriyle görüyorum, iyi arkadaşlar haline getirebilirdim onları, her şeyden önce parlamaya hazır odun yığını gibi duyarlı hayvanlarca parçalanmış arkadaşlar!

ve sonra, ey mutluluk, ey us, gökyüzünden laciverdi ayırdım; çünkü lacivert karaya girer ve yaşadım katkısız ışığın altın kıvılcımını. seve seve, soytarı ve olabildiğince şaşkın bir kalıba giriyordum.

masalsı bir operaya döndüm: her varlığın bir mutluluk yazgısı var, bunu gördüm: eylem yaşam değil de, kimi gücü, bir öfkeyi har vurup harman savurma biçimi. aktöre güçsüz beynin ürünü.

hep tanırız birbirimizi; iğreniriz birbirimizden. iyilik nedir bilmeyiz. ama uysalız; dünyayla ilişkilerimiz uyumlu.  onursuzlar değiliz. ya sevgili kulları tanrının, onlar nasıl karşılardı bizi? insan var huysuz, insan var güleç, insan var sevgisi düzmece, yanlarına yaklaşmak zor; ya çok atak olacaksın ya da çok alçak gönüllü. tanrının biricik kullarıdır. ama kimseyi kutsamazlar!

ben! kendime sihirbaz ya da melek gözüyle bakmış olan ben, aktörelerden bağımsız, geri verildim toprağa arama göreviyle, kavranacak katı gerçekle! hödük! yanılmış mıyım? iyilik benim için ölümün kız kardeşi mi yoksa? kendimi yalanlarla beslediğim için özür dilerim, olur biter. artık gidelim. ama tek bir dost el yok. nereye tutunmalı?

norne: iskandinav mitolojisine göre yaşam ve ölümü yöneten üç tanrıça: veranda (şimdiki zaman), urda (geçmiş zaman) ve skulda (gelecek zaman) bunlara norne'lar deniyor.

şiirdeki çılgın kız (çılgın bakire) şair paul verlaine, cehennemlik koca ise arthur rimbaud. eşcinsel ilişkilerinde rimbaud etken (aktif), verlaine ise edilgen (pasif) idi.