gece, kara korsanı yaldızlı ufukların
esiyor balosuna iskeletlerin poyraz
darağacı inliyor demirden bir org gibi
koşuyor ormanlardan aç kurtlar avaz avaz
gökyüzü andırıyor kızıl bir cehennemi
bu güzelim akşamı artık kutlamak gerek
girersin bir kahveye, gelsin bira, içkiler
on yedi yaşlarında gelgeç oluyor yürek
yeşil ıhlamurların altı dünyaya değer
istediği tatlı bir öpücüktü sanırım
belçikalı kızları bakışından tanırım
dudak büktü gülerek çocuk bir yüzle bana
bastırıp parmağını şeftali yanağına
"buramı üşütmüşüm, dokun anlarsın" dedi
oysa taşlar, burcu burcu, anaç toprak kokar
toprak kokar, görkemle titreyen yeşil kırda
kızıl dağ yollarının kıyısında başaklar
çakaleriklerinin göverdiği dallarda
kara dutta ve de dağ güllerinde yaşam var
yaşam var, al toprağa bürünmüş çakıllarda
her yüzyıl saygınlaşır bu hangar kiliseler
mavi kireç şerbeti ve saygınlaşmış sütle
papazın vızıltısı sofuluk ise eğer
sinekler de kutsal mı? güneşli tabanından
hanları, ahırları soluyan bu sinekler
bilinç nice iğrenç dehşetlerin tutsağıdır
erkekler! bilmezsiniz ki en sevdalı kadın
en orospu ve en hüzünlü olan kadındır
acısını çekiyor sizlere sığınmanın
bilirim nasıl döver kıyıları dalgalar
şafağın güvercinler gibi coştuğu anı
akıntı ne, hortum ne, gökler nasıl çatırdar
ben gerçekte yaşadım düşlerde yaşananı
kaynayıp fokurdayan dev bataklıklar gördüm
çürümüştü içinde sazlarla leviathan
nice çökmüş limanlar, nice yıkıklar gördüm
nice obur burgaçlar çağlayanları yutan
oda, koyu ve donuk mavi göğe bakıyor
içinde tıklım tıklım, sandıklar, çekmeceler
cinlerin çenesini attıran mor çiçekler
dışardaki duvardan salkım saçak akıyor
ey çalınmış yürek n'eyleyeceğim