şükrü erbaş
farkında mısınız bilmem, kimse kendi acısını bile duymuyor artık. kimse bir başkası için kederlenmiyor. birbirine ihtiyacı olanlar özenle uzak duruyor birbirinden. küçücük çocuklar bile yalnızlığın bilimini yapıyor. dilinde bir özürle konuşur oldu insanlar. kimse sevdiğine vakit ayırmıyor. iç çöküntünün boyutlarını görmek için kalabalık yerlere şöyle bir bakmak yeterli.
otobüs duraklarından cami avlularına, vitrinlerin önlerinden hastane kapılarına, birbirine sokulmuş eğreti çoğunluğun, dili ensesinden çekilmiş yüzleri, yaşamın mı, ölümün mü resmidir sizce?
insanlar yenilgisine direnecek yerde, dinsel bir tabu, bir ayin gibi ondan bir lütuf, bir erdem umarak yücelik kazanmaya çalışıyorlar. ışıklı bir su gibi geçen kalmadı sokaklardan. balkonlardan uzaklara bakan yok. herkes türküsünü bir reklam filmiyle değişti. şimdi insanların yerine paketlenmiş duyguları söyleyen hazır türkücüler var.
sevinci değişen insanın acısı da değişir elbet. öyle genişledi ki değişimin sınırları, doğrunun belkemiği kalmadı. korkunun ve kurnazlığın pervaneye döndürdüğü insanlar, sonunda kendilerini aklayacak bir maymuncuk buldular: hoşgörü ve yenilik. böylece bir ülke, pisliğinin üstünde tertemiz görünecek bir olanak buldu kendine.
yağmur değişir mi? altında ıslanana ve pencereden bakana bağlı belki ama bu rüzgarı kekeme, mavisi gördüğünden utanan gökte yağmurlar bile değişti.