michel foucault
"en iyisi, insanın, hem ruhun arzusu hem de bedenin gereksiniminin baskısında olduğunda cinsel yaklaşımda bulunmasıdır." (efesli rufus)
eylemin kendisinde, kadının hazzı erkeğinkinden daha az yoğundur; çünkü erkekte sıvı atımı ani bir biçimde ve çok daha şiddetli olur. buna karşılık kadında haz eylemin en başında belirir ve tüm ilişki boyunca sürer. hazzı, ilişki boyunca erkeğe bağımlıdır. bu haz ancak erkek kadını azat ettiğinde durur. ve eğer kadın erkekten önce orgazm olursa yine de hazzı kaybolmaz; yalnızca başka bir biçimde duyumsanır.
hristiyan öğretisi cinselliği, itiraf edilmek için biçilmiş kaftan olarak ele almakla onu hep endişe verici bir bulmaca biçiminde sunmuştur. cinsellik ısrarla gösterilen değil, her yerde saklanan bir şey, sesini değiştirerek ve kısarak konuştuğundan, kulak asmamamız tehlikesini doğuran tuzak-mevcudiyettir.
en azından, orta çağ'dan beri, batı toplumları, itirafı, gerçeği üretmesi beklenen ana törenlerin arasına yerleştirmiştir. batı'da insan bir itiraf hayvanına dönüşmüştür. düşünün, 13. yüzyılın başında her hristiyan'a yılda en az bir kez, hiçbirini es geçmeksizin, tüm kabahatlerini itiraf etmesi için verilen buyruk, kim bilir ne korkunç görünmüştür insanların gözüne.
iki ya da üç yüzyıldır cinsellik etrafında kopardığımız bu çılgın kıyamet, birincil bir kaygıya, nüfusu sağlamak, işgücünü yeniden üretmek, toplumsal ilişkiler biçimini sürdürmek, kısacası ekonomik olarak yararlı, siyasal olarak muhafazakar bir cinsellik düzeni kurmakla bağıntılı değil midir?