arthur schopenhauer
doğamızın budalalığı, esas olarak üç sürgün verir: mevki hırsı, kibir ve gurur. son ikisi arasındaki fark, gururun kişinin kendi değerinin herhangi bir bakımdan üstünlüğü hakkında zaten sabit olan kanısına dayanmasıdır; buna karşılık kibir, başkalarında böyle bir kanıyı uyandırma arzusudur; bu arzuya çoğu kez bu kanı sonucunda, onu kendine de mal edebilme sessiz umudu eşlik eder. buna göre gurur, içten kaynaklanır; bu yüzden kendi kendine dolaysızca aşırı saygı dışarıdan, yani dolaylı bir biçimde ulaşma çabasıdır. gurur, kökü kanıda olduğu için, tüm bilgiler gibi bizim keyfimize bağlı değildir. gururun en kötü düşmanı, yani en büyük engeli, gururun zaten bütünüyle sağlam olması gereken ve onun ön koşulunu oluşturan kendine ilişkin yüksek görüşünü, başkalarının alkışına dayanarak kurmak isteyen kibirdir.
"köleyle şakalaşırsan sana kıçını gösterir." (arap atasözü)
gururun en kelepir türü ulusal gururdur. çünkü bu gurur, kendisine kapılmış olanın gurur duyabileceği bireysel özelliklerinin yokluğunu ele verir; yoksa milyonlarca kişiyle paylaştığı bir şeye başvurmazdı. önemli kişisel üstünlüklere sahip olan bir kimse, daha çok, sürekli gözünün önünde bulunduğu için, kendi ulusunun hatalarını en açık bir biçimde görecektir. dünyada gurur duyabileceği hiçbir şeyi olmayan zavallı bir adam, son çareye, ait olmakla gurur duyduğu ulusa uzatır elini; burada kendine gelir ve artık, şükran içinde ulusa özgü tüm hataları ve aptallıkları dişiyle tırnağıyla savunmaya hazırdır.
ulusal karakter, kitleden söz ettiği için, onda asla samimi bir biçimde övünülecek çok sayıda iyi yön bulunmaz. insani sınırlılık, kusurluluk ve kötülük her ülkede bir başka biçimde bulunur ve buna ulusal karakter denilir. bir ulusal karakterden tiksindiğimizde, başımıza aynı şey gelene kadar, bir başka ulusal karakteri överiz. her ulus öbür uluslarla alay eder ve hepsi de haklıdır.