inci aral
tersliklerle, insanlar arası iletişimin türlü çarpıklıklarla dolu olduğu bir dünyada yaşıyorduk. birbiri için yaratılmış birçok insan karşılaşma fırsatı bile bulamadan ölüp gidiveriyor ya da onlara bağışlanmış fırsatları değerlendiremiyordu. bir süpermarkette çarpışıyorlar, bir tren yolculuğunda aynı vagonda yol alıyorlar ya da aynı mahalle; hatta aynı apartmanda oturacak kadar birbirlerine yaklaşıyorlardı da bundan haberleri olmuyordu. kimi zaman da çok geç kalınmış, araya birçok insan, birçok yıl, birçok olay ve en önemlisi kurulu düzenler girmiş oluyordu. birdenbire gerçeği görseler bile geri dönmek, yeniden başlamak, takınaklardan kurtulmak çok zor, hemen hemen olanaksız oluyordu. bu konu üzerine ciltler dolusu romanlar yazılıyor, filmler çevriliyor, şarkılar yapılıyor ama insanlar aymazlıklarını sürdürerek rastgele evlilikler, rastgele çocuklar yapmaktan, rastgele düzenler kurmaktan kurtaramıyorlardı kendilerini. önlerine çıkan ilk kadın ya da erkeği kendileri için yaratılmış sanma aptallığından vazgeçemiyorlar, sabırsızca düzen sanılan düzensizliklere atılıyorlardı. ne olursa olsun dönüş yoluna girme yürekliliğini gösterenlerin başına ise korkunç olaylar geliyordu. polis baskınları, zina davaları, cinayetler ve daha birçok acı.
yaşadığımız dünyada her şey kesin çizgilerle belirlenmiş sanki. var olan roller, kalıplar, yargılar, düzenler ve düzensizlikler içinde, kendi çizgimizde dümdüz yaşayıp gitmeye çalışıyoruz. yanlışlıklar yapmaktan korkarak alışılmış oyunları oynuyoruz. aynı saatlerde aynı yollardan işe gidip geliyoruz. hiç düşündün mü her şey ne kadar aynı. çevremizde aynı insanlar, aynı kaygılar, aynı sıkıntılar ve sevinçler. durmadan konuşuyoruz ama ne konuşuyoruz? evlerde, lokanta ve barlarda, sokaklarda, parklarda; hatta düşlerimizde bile, konuşarak bu aynılıktan kurtulmayı umuyoruz. ben, diyoruz, ben böyleyim, böyle severim, şöyle isterim, bunu yaparım. dondurulmuş düşünceler, belletilmiş öğretiler ve sınırlı seçeneklerle oluşturulmuş bir dünyada dibe batmamak için çırpınıp duruyoruz böylece. ne kadar sıkıcı bütün bunlar.. sıkılıyoruz elbette ve sıkıldığımızda biri çıkıp bizi tutkuyla sevsin ve sevilmeye değer olmak düşüncesi yüzünden ayrıcalık kazanalım istiyoruz. açıklamak zor bu karmaşayı işte, görüyorsun.
mutlu değiliz, hiç mutlu değiliz artık. her birimiz kendi kuşkularımızın, güvensizliklerimizin, yalnızlığımızın ve yalanlarımızın içinde soluğumuz daralarak oturuyoruz işte ve hep birlikte batıyoruz.