bilge karasu
oysa bir şeyler kurmak için inanmalı insan. her şeyden önce, inanmalı..
oysa, bu inancın temsilcisi, insan kılığındaki temsilcisi, din adamı olarak, kimini yerdim insanların, kimini övdüm. gün oldu, insanların inançlarını ölçüye, tartıya vurup kiminin doğru, kiminin eğri yolda olduğunu söyledim. kendimi düşünmedim hiç. kendimi, doğru yoldan ayrılamaz görüyordum demek. demek, yıllarca sevgi sözü ettim, sevgiyi saygıdan, saygıyı el öpmekten, el öpmeyi elimi öptürmekten, resim, haç öptürmekten ayırmadım. evlerde, insanlar arasında birtakım sevgileri beğendim, birtakım başka sevgileri kınadım; benden istenen kutsamayı esirgediğim oldu. bütün bunları yaparken de, bunu yapmaya hakkım var mı yok mu, diye düşünmedim. bütün bunları yaparken, bana öğretilen, içinde büyüdüğüm, içinde varlık olarak gerçekleştiğim, temsilciliği günün birinde elime teslim edilen bir inancı düşünüyor, o inanç adına yapıyordum yaptığımı.
serüven ardında koşmak için insan yürekli olmalı, yiğit olmalı, alışkanlıklardan her an kopabilmeli, daha doğrusu, alışkı edinmekten kaçınan bir kişi olmalı. serüven seven adam tek başına yaşayabilir, tek başına yaşamak için yaratılmıştır.
çocukluğunda az mı gemici, balıkçı öyküsü dinledi.. şimdi, o gemicileri, o balıkçıları gerçekten anlayabiliyor. kendini de anlayabiliyor. kendini düşünüyor; yalnızlıktan, başkalarıyla ancak istediği zaman görüşmekten, istemediği zaman başkalarından kaçmaktan hoşlanıyor. ama yalnızlıktan hoşlandığı, yalnızlığı aradığı halde, asıl sevdiği, asıl aradığı, kalabalık içinde bulunduğu, kalabalıktan uzak olmadığı bir sırada, bu kalabalıktan ayrılabilmek, yalnız kalabilmek, başkalarının yanından çekilmek, istediği için tek başına durabilmek.. farkında bunun. yalnızlık zorunlu bir durum olmadığı zaman daha çok hoşlanıyor.
ölüme karşı çarpışmak gerek. ölüm, ancak gelip tepene dikildiği, seni, gözünün yaşına bakmadan yanına alıp götürdüğü anda, onu kabul etmelisin.
kendini duymak, gücünü sınamak, istediğini yapmaya gücü yetebileceğini anlamak için güç yoldan gitmek, iyidir, gereklidir. insanın gerçekleşmesini istediği bir işe önce kendi benliğini koşması, işe önce kendinden başlaması gerekir.
sevginin, kurmanın, yapmanın, sözü değil, kendi gerek; yaşanması gerek bunların..
herkesin konuştuğu bir toplantıda kendisinden de birkaç söz istenince, herkesin şarkı söylediği bir toplulukta kendisinden de bir şarkı istenince; konuşmak, şarkı söylemek, korkunç bir küçültücülük taşıyordu içinde.
bu adamın en büyük üzüntüsü, başkalarının dertlerine, üzüntülerine ortak olmaktan, onların yardımına koşmaktan kendi hayatını yaşayamaması, kendi üzüntülerine, kendi sevinçlerine dalamaması olacaktı. geçimini ondan bekleyenlere geçim, sevincini ondan bekleyenlere sevinç yetiştirmekten yorulmuş olacaktı. bu haline karşı gönlü ayaklandığı zaman da bencil bir kişi olmaya karar veriyor ama daha bu kararını verirken kendisine seslenen birine "şimdi geliyorum" diye karşılık veriyordu. bu kararla bu "şimdi geliyorum" arasında gide gele, ölüm döşeğine düştüğü gün, ansızın, bir şey aydınlanacaktı bu adamın gözlerinde, bir şeyi apaçık görecekti bu adam: kendi yaşayışı, bu "şimdi geliyorum"dan başka bir şey değildi. olmamıştı. "şimdi geliyorum" diyerek yaşamak istemiş, öyle yaşamıştı.