hermann hesse
harry tipinde pek çok insan var dünyada, özellikle pek çok sanatçı söz konusu tipe mensup kişilerin arasında yer alır. bu tiptekilerin hepsi iki ayrı ruhu, ayrı iki insanı barındırır içinde; tanrısal ve şeytani, anne ve baba kanı, mutluluk ve acı çekme yeteneği, insan ve kurt harry'deki gibi düşmanca ve karmakarışık, yan yana ve iç içe sürdürür varlığını. ve hayli tedirgin bir yaşam süren bu insanlar seyrek mutluluk anlarında bazen öylesine güçlü duygular ve dile gelmeyen güzellikler yaşar, anlık mutluluğun köpüğü kimi vakit göz kamaştırarak öylesine yükseklere fırlayıp acılar denizinin dışına taşar ki, bu kısa süre için parıldayan mutluluğun köpükleri sağa sola saçılarak başkalarına dokunmadan geçemez, onları da büyüler. böylece acılar denizi üzerinde bütün o sanat yapıtları değerine paha biçilmez geçici mutluluk köpükleri olarak gözlerini açar dünyaya; öyle yapıtlar ki, içlerinde acı çeken tek insan bir saatlik bir süre için yazgısının alabildiğine üstüne çıkar, bir yıldız gibi parıldar mutluluğu ve onu algılayan herkese sonsuz bir nesne ve kendi mutluluk düşü gibi görünür. yaptıkları işlerin, yarattıkları yapıtların isimleri ne olursa olsun, bütün bu insanların gerçekte bir yaşamı yoktur, yani yaşamları bir varoluş değildir, belli bir biçim taşımaz, başkalarının yargıç, hekim, ayakkabıcı ya da öğretmen olduğu gibi kahraman, sanatçı ya da düşünür değildir bu kişiler; yaşamları sonu gelmeyen çileli bir devinimdir, kayalara vurup çatlayan dalgalara benzer, mutsuz ve acılı bir biçimde parçalanmıştır, tüyler ürperticidir; böyle bir yaşamın karmaşası üstünde ışıldayan seyrek yaşantılar da, eylemler de, düşüncelerde ve yapıtlarda saklı anlam dışında bir başka anlam içermez. bu tip insanlar arasında oluşmuş tehlikeli ve korkunç düşünceye göre, belki tümüyle insan yaşamı ciddi bir yanılgıdan öte bir şey değildir, ilk ana'nın ölü doğmuş bir yavrusudur, doğanın çılgınca ve dehşet verici başarısız bir denemesidir.
gecelerin insanı olması da bozkırkurdu'nun belirgin özellikleri arasındaydı. sabah, onun için günün korkup çekindiği, kendisine hiç uğurlu gelmemiş bir vaktiydi. yaşamında hiçbir sabah yoktu ki, şöyle doğru dürüst bir neşeyle, doğru dürüst bir sevinçle dolsun içi; öğle öncesinde hiçbir saat yoktu ki, elinden iyi bir iş çıksın, aklına parlak düşünceler gelsin, kendisinin ve başkalarının yüzünü güldürebilsin. ancak öğle sonraları ısınıp canlanıyor, iyi günlerinde ancak akşamüzerleri verimli, enerjik biri olup çıkıyor, bir kor gibi yanıp tutuşuyor bazen, gönlü şenleniyordu. yalnızlık ve bağımsızlık gereksinimi de buradan kaynaklanmaktaydı. hiç kimse yoktu ki, bağımsızlığa bozkırkurdu'ndan daha güçlü, daha ateşli bir gereksinim duyabilmiş olsun. henüz yoksulluk içinde yaşayıp ekmeğini kazanmakta zorlandığı gençlik döneminde, yeter ki karşılığında birazcık bağımsızlığına kavuşabilsin, aç gezmeyi, yırtık giysilerle dolaşmayı yeğlemişti. kendini asla para için, rahat bir yaşam için satmamış, asla kadınlara ya da güç sahiplerine kendini peşkeş çekmemişti; özgürlüğünü koruyabilmek uğruna bütün dünyanın gözleri önünde kendi çıkarına ve mutluluğuna yüzlerce kez sırt çevirmiş, elinin tersiyle bunları bir kenara itmişti. bir yerde memurluk yapmak, günü ve yılı belli zamanlara bölerek yaşamak, başkalarının sözünü dinlemek düşüncesi kadar iğrenç ve korkunç bulduğu bir başka şey yoktu. bir büro, bir kalem odası, bir dairede çalışmak ölüm kadar nefret ettiği şeydi, görebileceği en kötü düştü, bir kışlada yaşanan tutsaklıktı.