13.06.2012

dizeler

melih cevdet anday



denizin uzaklardan getirdiği
yabancı, anlamsız bir şeyim

şunu anladım ki bu fani hayatta
yol daha uzunmuş vuslattan

anladım farkı neden sonra
tohumdan başka şeymiş bitki

umut bir ağaçtır, gökleri sarar

martı bir majesküldür
küçük bir çocuğun yazdığı

sevmek kuşların
bir an boş bıraktıkları ağaçtır

sen köpük tohumusun bıçağımı bıraksam
köprünün dilisin çağırsam suyu
uyanılmış uykusun bahçeyle konuşsam

eskiyen söz simya gibidir
taş, bakarsın, altın oluverir

hem yaşıyordum, hem yaşamıyordum
yeşil gibi, dikey gibi, ses gibi

ellerin bana öyle gereklidir
bilinmedik sokaklara çıkardım

ben yağmurun kum saatiyim
nice göğün düşüp öldüğü yerde
taşın ilkçağıdır yüreğim

kazdı durdu bahçemizi bunca yıl acı
umutsuzluğumuz insan kalmak içindi

gizdi soyluluk veren yaşama

ancak kendi bulduğumuzu anlayabiliriz
bu da bağımsızlık ve yalnızlık demektir

yirminci yüzyılı yaşadım
tedirginliğimizin zorbalığıdır sanrılar
ve tohumun beklenmedik gürültüsüyle
çıplak su gibi yinelenir zaman
gök yüzünde usumuzun dirliği

bu gürül gürül otların yanı başında
ağacın gölgesine değdi değecek
tam şeftalinin kokusu başlarken
öpüşmeye kıl kadar bitişik
akarsuyun burnunun dibinde
bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence

sevdiğim çiçek adları gibi
sevdiğim sokak adları gibi
bütün sevdiklerimin adları gibi
adınız geliyor aklıma

ben yağmurun kum saatiyim
nice göğün düşüp öldüğü yerde
taşın ilkçağıdır yüreğim

yüreği tedirgin eden bilgelik