theodor adorno
kitle kültürü süssüz bir makyajdır.
kültür endüstrisi durmadan vaat ettiği şeylerle tüketicisini durmadan aldatır. fiyakalı olay örgüleriyle görüntülerin vaat ettiği haz, vadesi sürekli uzatılan bir senet gibi geciktirilir. bu gösteri, haince bir biçimde, hiçbir zaman yerine getirilmeyecek bir vaatten ibarettir; tıpkı yemek yemeye gelen müşterinin menüyü okumakla yetinmesini beklemek gibi.
kültür endüstrisinin en önemli yasası, insanların arzuladıkları şeylere kavuşmamalarını ve bu yoksunluk içinde gülerek doyuma ulaşmalarını sağlamaktır. asla gerçekleşmemesi gerektiği için, her şey cinsel ilişki etrafında döner.
eğlenmek her zaman bir şey düşünmemek, gösterildiği yerde bile acıyı unutmak demektir. bunun temelinde yatan şey güçsüzlüktür. gerçekten de bu bir kaçıştır; ama eğlencenin iddia ettiği gibi bayağı gerçeklikten değil, gerçekliğin insana bıraktığı direnişe ilişkin son düşünceden kaçıştır. eğlencenin vaat ettiği özgürleşme, yadsıma gibi, düşünceden de kurtulmaktır.
istatistik çağında kitleler beyaz perdedeki milyonerlerle özdeşleşmeyecek kadar uyanık; ama büyük sayılar yasasından bir an olsun ayrılmayacak kadar da kalın kafalıdırlar. ideoloji, olasılık hesaplarında gizlenir. herkes değil, ancak piyango kime vurursa, daha doğrusu üstün bir güç kimi seçerse, o kişi mutluluğa erişmelidir. bu üstün güç çoğunlukla, durmadan bir arayış içindeymiş gibi sunulan eğlence endüstrisidir.
geç kapitalist dönemde var olmak, hiç bitmeyen bir yetişkinliğe adım törenidir. herkes, tokatları indiren güçle tamamen özdeşleştiğini göstermek zorundadır. herkes bu kadiri mutlak toplum gibi olabilir, herkes mutluluğa kavuşabilir; yeter ki tepeden tırnağa teslim olsun ve mutluluk talebinden vazgeçsin. toplum bireyin zayıflığında kendi gücünü fark eder ve o gücün bir kısmını ona geri verir. direnme gücünden yoksun olmaları, sadık emir erleri diye nitelendirilmelerine neden olur. trajik olan işte böyle yok edilir.
evrensel tarih açıklanmalı ve reddedilmelidir. meydana gelen felaketlerden sonra ve bizi bekleyen felaketlerin ışığında, tarihte daha iyi bir dünya tasarısının tezahür ettiğini ve bu tasarının tarihi bütünleştirdiğini söylemek, kinik bir yaklaşım olacaktır.
vahşetten insancıllığa götüren bir evrensel tarih yoktur; ama sapandan bombaya götüren bir evrensel tarih vardır. bu tarih, örgütlenmiş insanlığın örgütlenmiş insanların karşısına çıktığı topyekün tehditte, süreksizliğin özünde son bulur.
estetik yüceltmenin sırrı budur: doyumu, yerine getirilmemiş bir vaat olarak temsil etmesi. kültür endüstrisi yüceltmez, baskılar. arzunun nesnesini, kazağın içindeki göğüsleri ya da atletik kahramanın çıplak gövdesini belirgin hale getirerek, yalnızca, doyumun esirgenmesine alışık olduğu için çoktandır mazoşist bir hazza indirgenen yüceltilmemiş ön hazzı kamçılar. hiçbir erotik sahne yoktur ki, kışkırtıcı imalar ile ima edilen o noktaya kesinlikle varılmaması gerektiğine ilişkin göndermeleri bir arada barındırmasın. sanat yapıtları çileci ve utanmazdır; kültür endüstrisi ise pornografik ve iffetli. böylelikle aşkı bir aşk macerasına indirger.
okültizm eğilimi, bir bilinç gerilemesinin belirtisidir.
reklamın kültür endüstrisindeki zaferi budur işte: tüketicinin, sahte olduklarını gördüğü halde, bastırılması zor bir istekle kültür metalarını almaya ve kullanmaya devam etmesi.
kültür, planlanıp yönetildiğinde zarar görür; ama kendi haline bırakıldığında, kültürel olan ne varsa, yalnızca etkisini değil, varlığını da yitirmeye yüz tutar.
kültüre özgü olan, yaşamın çıplak zorunluluklarından azade olandır.
kültür endüstrisinin oluşturduğu tutumun zararsızlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktur. bir astrolog, okurlarına belirli bir günde otomobillerini dikkatli kullanmaları uyarısında bulunuyorsa, elbette bunun hiç kimseye bir zararı dokunmayacaktır; ama her sıradan güne denk düşen ve bu yüzden de çok anlamsız olan tavsiyeye uyulması için yıldızların göz kırpmasının gerektiği iddiasının yol açtığı eblehleştirme, elbette zararlıdır.