5.07.2012

osmanlı'nın savaşa girmesi

salah birsel


27 eylül 1917 günü.

ingiliz elçisi sir louis mallet, kabakuşlukta, amerikan elçisine koştuğu vakit tüm şaşkınlık içindedir. mısır hidivi de tam o sırada morgenthau'nın odasından çıkmıştır. amerikan elçisi, sir louis mallet'yi karşısında görünce, tazesinden mısır sorunlarına el atmak ister. ingiliz elçisinin karşılığı şu olur:

"bunu başka bir zaman tartışırız. size verilecek çok daha önemli bir haberim var: çanakkale boğazı'nı kapadılar."

morgenthau, ingiliz elçisinin "kapadılar" derken türk hükümetini söz konusu etmediğini biliyordur. çünkü ikisinin de sözlüğünde, açıp kapama hakkı sadece türklerin olsa da, türkiye'de -o sıralar- sözü geçen tek ulusun almanlar olduğu yazılıdır.

morgenthau, girişini yapıp da bekleme odasına, clement'in tablosunun tam karşısına alındığı vakit, yandaki odada da sait halim, talat, cemal, enver paşalarla meclisi mebusan reisi halil ve cavit bey türkiye'yi masanın üstüne yatırmışlar, doğramaya çalışıyorlardır. gecenin ileri bir saatidir. morgenthau'dan önce ingiliz ve fransız elçileri de gelmişler, boğazın kapatılması ile bir gün önce bir sürü fransızı alıp marsilya'ya gitmek üzere istanbul'dan yola çıkan bir messageries vapurunun çanakkale'de aranmasını protesto etmişlerdir.

amerikan elçisinin varlığı sadrazam'a duyurulunca, biraz vakitten sonra sait halim paşa morgenthau'nın yanına gelir.

hazret kararın doğruluğunu öğrendiği vakit de sesinin gradosunu yükseltecek ve:

"biliyorsunuz, bu, savaş demektir." diye parlayacaktır.

sait halim paşa konuşmayı sürdürmenin gereksizliğini anlamıştır. özür dileyerek yanından ayrılır ve konuyu morgenthau ile tartışması için maliye nazırı cavit bey'i gönderir. cavit bey'in ilk sözü şu olur:

"bu, bizim için de beklenmedik bir olay oldu."

elçi, amerika'nın bu kararı kabul edemeyeceğini yineler. barış daha ortadan çekilmediğine göre türkiye'nin ticaret gemilerine boğazları kapamaya hakkı olamayacağı üzerinde direnir.

cavit bey, bu işin bir öncesi bulunduğunu döker ortaya. çünkü bir türk torpidosu çanakkale boğazını geçip ege denizine girmek istemiş, boğaz'ın dışında bekleyen ingiliz savaş gemileri de türk torpidosunu durdurmuştur. yapılan araştırmada alman denizcileri bulununca ingiliz amirali torpidoya hemen geri dönmesini buyurmuştur. çanakkale istihkamlarının başında bulunan weber paşa da, türk hükümetinin düşüncesini sormadan hemen boğazları kapatmıştır. fenerlerin ışıkları söndürülmüş, denize fileler ve mayınlar indirilmiştir.

boğazların kapatılmasından sonra boğaziçi birden vebaya tutulmuş bir liman görünümü alır. buğday, kereste ve daha başka mallar yüklü yüzlerce rus, rumen ve bulgar gemisi boğaziçine daha ileri geçemeyeceklerini öğrenmek için geliyorlardır. malları alacak yeterince depo olmadığından da topu, yükleriyle birlikte boğaz'ın üstünde sallanıp duruyorlar, olayların gelişimini bekliyorlardır. boğaziçi artık tüten bacalar ve direklerden oluşan bir ormandır. gemiler boğaz'ı öylesine tıkamışlardır ki herhangi bir motorun bunların arasında kendisine yol bulabilmesi çok güçtür. ama sayıları her gün biraz daha artan gemiler, bir ay bekledikten sonra birbiri ardından karadeniz'e açılıp geldikleri limanlara dönmüşlerdir. bir hafta içinde boğaziçi tam bir çöle dönüşür. zaman zaman bir mavuna, küçük bir kayık ya da küçük bir yelkenli bu sessizliği bozuyorsa bozuyordur.

ağustosun sonunda vekiller heyeti özel kurulu -sait halim, talat, cemal paşalarla meclis reisi halil bey- sadrazamın yalısında yeniden bir araya gelirler. biraz sonra enver paşa da sökün eder. içeri girerken yüzünde güller açıyordur. ilk sözü şu olur:

"bir oğlumuz dünyaya geldi."

sonra da sözlerinden bir şey anlamayan nazırları çokça merakta bırakmamak için lafın gerisini getirir:

"goeben ile breslau bu sabah çanakkale önüne gelmiş, ingiliz donanmasının kendilerini izlemekte olduğunu söyleyip boğaz'dan geçmelerine izin verilmesini istemiş. anlaşmayla bağlı olduğumuz bir devletin -2 ağustos 1914'te osmanlı imparatorluğu ile almanya arasında gizli bir anlaşma imzalanmıştır- savaş gemilerini kaçınılmaz bir tehlikeden korumak için bu isteğe evetimi bastım. gemiler şimdi boğaz'ın beri yanında, boğaz toplarının koruması altında. bunun sonucu olarak siyasal bir sorunla karşı karşıyayız. bu gece konuyla ilgili bir karar vermek gerekiyor."

bahrine nazırı cemal paşa o geceyle ilgili olarak, sonradan anılarında şunları söyleyecektir:

"sorun gerçekten pek nazikti. savaşan taraflardan birinin 2 savaş gemisi osmanlılara sığınmıştı. yansızlık kurallarına göre -savaşın ilk günlerinde türkiye yansız kalacağını ilan etmiştir- bizim ya 24 saat içinde bu savaş gemilerini kara sularımızdan çıkmaya zorlamamız ya da bütün silahlarından arındırarak bir limanda oturtmamız gerekirdi. oysa biz, almanya'ya bir anlaşma ile bağlı olduğumuzdan, bu gemileri düşman eline vermekle bir olacak birinci yolu tutamazdık. bu hem çıkarlarımıza hem görevlerimize aykırı idi. ikinci yola ise almanların yanaşmayacağı kesindi. bu durumda itilaf devletleri, 24 saat sonra, bu davranışımızı savaş nedeni sayarak bize savaş ilan edebilirlerdi. gerçi bu olay meydana gelecek ve biz savaşa katılacaktık ama, ordumuzun durumu, bu katılmanın elverdiğince geriye atılmasını buyuruyordu."

o gece yalıdaki encümen-i vükela, gemilerin silahtan arındırılmasına karar verir. ne ki alman elçisi osmanlıları iyisinden savaşın içine çekmek için bu kararı tanımak istemez. türk hükümeti de alman zırhlılarını satın alınmış gibi göstermek zorunda kalır. cemal paşa anılarında satışın gerçeğe dayanmadığını ve "görünüşte" olduğunu açıkça söyleyecektir ama talat paşa da tam tersini ileri sürecektir.

bu, savaşın ilk adımıdır.

itilaf devletleri gemilerin satışına inanmamış olmakla birlikte, türkiye'nin yansızlığını sürdürmesi için oldubittiyi sineye çekerler. aralıkta, osmanlı donanmasını hale yola koymakla görevli ingiliz amirali limpus paşa ile adamları işten uzaklaştırılır ve osmanlı donanması başkomutanlığına alman filo komutanı amiral souchon paşa atanır.

savaşın ikinci ve sonuç veren adımı da 29 ekim 1914 cumartesi günü şavullanır. o gün amiral souchon komutasındaki osmanlı donanması karadeniz'de rus limanlarını ve kıyılarını -bu iş enver, talat ve cemal paşaların bilgisi altında yapılmıştır- topa tutar.

ismail hami danişmend, sultan hamit'ten yana bir tarihçidir ama, kimi zaman gerçekleri de çuvaldız gibi sokar:

"enver, hiçbir çıkar karşılığında olmamak koşuluyla türkiye'yi, almanya'ya işte böyle feda etmiş, sonuç olarak da türklüğe fenalık ettiği ölçüde almanlığa hizmette bulunmuş ve işte bundan dolayı savaş içinde memleketimize gelen alman trenlerinde vagonların üzerine "türkiye" yerine iri harflerle "enverland/enveristan" yazılmıştır.