dino buzzati
yeryüzünde bir yasa vardır: her şeyin bedeli ödenir. sanat en yüksek bedelin ödendiği bir lükstür. şiir ise bütün sanatlardan daha pahalıdır.
insan kimi zaman hayat boyu aynı evde oturur; ama pek yakındaki alanlara ya da sokaklara gitmeyi hiç düşünmez; bu yakınlık insandaki tanıma merakını yok eder.
cennet olmasaydı cehennem diye bir yer de olmazdı.
doğunun kum, taş ve güneşten oluşan çöllerinde müthiş bir güç vardır; en dar görüşlü adam bile doğanın bu engin görüntüsü ve sonsuzluğun derinliği karşısında kendi önemsizliğini hissedebilir ama kalabalıktan, gürültüden, tekerleklerden, asfalttan, elektrik ışıklarından, hep birlikte ilerleyen ve aynı anda aynı hükmü ilan eden saatlerden oluşan kentlerin çölü çok daha güçlüdür.
yalnızlık acısını tanımayan hayvanlar yalnız başlarına oynamayı becerirler; ama insanoğlu bunun tam tersidir. bunu başaramaz ve yalnız kalmayı denese bile daha öncekinden daha beter bir hüzne kapılır.
bir ölünün her kabahati, ölümsüz başyapıtlar yaratmış olması bile bağışlanır.
dünya insanlara dert sunmak konusunda pek cömerttir; ama kıskançlığın açtığı yaralar en çok kanayan, en derin, kapanması en zor olan ve kesinlikle merhamet duyulması gereken türden yaralardır.
dünyada, birbirini tanımayan iki kişinin yüzlerinin bu kadar aptalca bir ifadeye büründüğü tek yer asansör olsa gerek.
edebiyat, sanat, büyük sözler! iyi ama bugün sanat bir tüketim tarzından başka bir şey değildir; bir biftek, bir parfüm, bir şişe şaraptan farksızdır. insanlar hangi sanatla uğraşıyor? her şeyi kaplamakta olan denizi seyrediyorlar: şarkılar, şarkıcıklar, sözler, müzikler.. günümüzün tüketim malları. halk doğrudan sonuca bakar. pratik, kolay, hemen ele geçecek zevkin peşindedir. onu yormayacak olanın peşindedir. beynini çalıştıracak bir şey istemez.