ingeborg bachmann
hiçbir yerde düşleri parayla satın alamazsınız. zaman ile belirlenir düşlerin fiyatı. bizde bir düş vardır, karşılığında bir ömür isteriz müşteriden.
hep bu görgü kuralları! niçin kimse çıkıp ne olduğunu söylemez bunların? ne diye kendimizin ve başkalarının uydurduğu zebanilerle dünyayı doldurup dururuz?
bir şeyin başıyla sonu arasında fark yok: yaşam ve ölüm.
telefonda çok vakit şöyle söylüyordu: sevgili dostlarım, bugün ne yazık ki gelemeyeceğim. belki bir dahaki hafta. bir dahaki hafta telefonun fişini çekiyordu.
benim cennetim, güzelliğin olduğu yerdedir.
bıraktığı yerden devam etme ayrıcalığı kimseye bağışlanmamıştı.
ne sıradan bir kimse, ne de seçkin biri gibi yaşamayı, zamana ayak uydurabilmeyi ve ona karşı durmayı isterdi.
yasak levhaları, buyruk levhaları olmaksızın düşünmekten korkuyoruz, özgürlükten korkuyoruz. insanlar özgürlüğü sevmiyor. özgürlük nerede boy göstermişse, insanlar onunla bozuşmuştur.
yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılamaz.
insan geçmişin derinliklerine ne kadar inerse, o kadar yitiriyor yolunu. bazen şu tarih denen şeye bir türlü akıl erdiremiyor, nereye gönül vereceğimi, hangi partileri, hangi grupları, hangi güçleri tutacağımı bilemiyorum. çünkü insan utanç duyulacak bir yasanın varlığını görüyor ortada, bütün kötülüklerin bu yasa uyarınca yapıldığını anlıyor. hep kurbanların tarafını tutabilirsin; ama kaç para eder, kurbanlar insana bir yol göstermiyorlar.
nasıl bazıları için tanrı, bazıları için para pul, bazıları için şan ve şöhret, bazıları için de ruhlarının ebedi huzuru önemliyse, benim için de doğru önemlidir.
mucize her zaman olduğu gibi güvenin, gözü kara bir güvenin ürünüdür.
bulanık ve çarpık görme, körlükten daha fenadır.