george sabine
john stuart mill'e göre siyasal özgürlük lehinde ileri sürülecek gerçek görüş, yüksek bir ahlaki karakter türü yaratması ve ona gelişme olanağı vermesidir. kamu sorunlarının özgürce tartışıldığını duymak, siyasal kararlarda payı olmak, ahlaki inançlara sahip olmak ve bu inançları yürürlüğe koymak için sorumluluk almak usa uygun davranan insanları yaratan yollardandır.
john stuart mill: bireyin özgür gelişmesinin gönencin başta gelen temel koşullarından biri olduğu; uygarlık, eğitim, öğretim ve kültür terimlerinin anlattığı şeylerle birlikte giden bir öge olarak kalmayıp onların zorunlu bir bölümü ve koşulu olduğu anlaşılsaydı, özgürlüğün değerinin düşmesi diye bir tehlike kalmazdı.
mill'in fark ettiği ve kendinden önceki liberalizmin hiç göremediği şey, liberal bir hükümetin arkasında liberal bir toplumun bulunması gerektiği idi.
jeremy bentham: yasama doğası gereği kötüdür, dolayısıyla en düşük düzeyde tutulmalıdır.
mill'in genellikle toplum felsefesi gibi iktisadi düşüncesine de yön veren şey, emeğin ürününü "hemen hemen emekle ters orantılı olacak biçimde" dağıttığını söylediği kapitalist topluma karşı duyduğu ahlaki tiksintiydi.
mill'in ahlakındaki temel düşünce, gerçekten insanlara saygı, yani onlara ahlaki sorumluluğun gerektirdiği ve onsuz olanak bulunmayan saygınlığa uygun biçimde davranılması inancıydı. mill'in ahlakı başlıca, kişiliğin değerini metafizik bir dogma olarak değil, özgür bir toplumun gerçek koşullarında sağlanması gereken bir şey sayması bakımından yararcıydı.
ikinci olarak mill'in liberalizmi siyasal ve toplumsal özgürlüğü, daha ilerdeki bir amaca hizmet ettikleri için değil ama özgürlük sorumlu bir insana özgü olduğu için kendi başına iyi bir şey saymıştır. insanın kendi yaşamını yaşaması, doğal özelliklerini ve yeteneklerini geliştirmesi mutluluğun bir aracı değildir; mutluluğun çok önemli bir parçasıdır. bundan dolayı iyi bir toplum, hem özgürlüğe müsaade eden hem de özgür ve doyurucu yaşam biçimlerine olanak sağlayan bir toplum olmalıdır.
üçüncü olarak özgürlük yalnız bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir iyiliktir. bir görüşün zorla susturulması hem ona inanan kişiye haksızlıktır hem de toplumu bu düşüncenin özgür tartışmasından ve eleştirisinden sağlayabileceği yarardan yoksun kılmaktır.
gerçekte bu iki sav, yani bireyin hakkı ve toplumun yararı, birbiriyle yakından ilişkilidirler. çünkü düşüncelerin özgür bir tartışma süreci sonunda yaşadığı ya da öldüğü bir toplum, yalnız ilerici bir toplum değildir; gerçekte özgür tartışma haklarından yararlanmaya değen kişileri yetiştirebilecek tek toplum türüdür.
dördüncü olarak özgür bir toplumda liberal bir devletin görevi olumsuz değil, olumludur. yalnızca yasa yapmaktan kendini alıkoymakla yurttaşlarını özgür kılamaz; ya da yalnızca yasal engeller kalktığı için özgürlüğün koşullarının var olduğunu varsayımlamaz. yasama, olanakların yaratılması, artırılması ve eşit dağıtılmasına hiçbir keyfi sınır koymaz. sınırları, elindeki araçlarla yaşamı daha insanca ve daha az zorlayıcı kılan koşulları korumak ve daha çok kişiye sağlamak yolundaki gücü ile belirlidir.
yasaların çoğu kötüdür; çünkü doğanın en güçlünün yaşaması yoluyla sağladığı yetkinliği bozarlar. evrim, bireyi topluma yetkin biçimde uydurma noktasına yaklaştıkça hemen bütün yasalar işe yaramaz duruma gelecektir.