18.06.2017

şiir

şükrü erbaş

şiir, insanın yalnızlığına tutunma çırpınışının öteki adıdır. bir itiraz, bir mutsuzluk bilinci halinde yaşadığı dünyaya, sözcüklerle, katlanma gerekçeleri yaratmasıdır. dünyayı yaşanır kılma eylemidir. varlığına ilişkin, başkalarının yaptığı tanımları reddedip insanın kendi anlamını oluşturmasıdır. sığındığı her şeyin mezarı olduğunu görmüştür. çok özel bir ürperme hali olan aşk bile, ikinci gün, bütün ağızlarda aynı cümleyi kurmaktadır. bu aşağılanmaya teslim olmamak için, insanın kendi kalbinin bile dışına çıkma girişimidir şiir. zamanın kuşatmasına karşı, bir özgürlük tasarımı oluşturma güzelliğidir. kendi uzaklığı için, insanın insanlara sunduğu bir özürdür. kalabalığa gönderilen bir yalnızlık elçisidir. tamamlanmış her şeye karşı geliştirilen bir yetmezlik bilincidir. o 'uzun denklem'dir, kirpiklerle kalpler, eşiklerle ufuklar arasına çekilen. insanın kendi hayatını, başkalarının mürekkebiyle temize çekmesidir. benzer kaderleri yaşayanlara sunulan bir güven duygusudur. hayal anahtarlarıyla gerçeğin kapısını açma büyüsüdür. şiir, harflerden taşan ikinci hayattır. gelecek hayatlardan pay isteme doyumsuzluğudur.

bir tedirginlik sanatıdır şiir, yakınlıktan da uzaklıktan da aynı pişmanlığı duyar.

kenar mahallelerin geri dönüş saatleridir şiir. kasaba kahvehanelerinde, dışarıya hiç bakılmayan pencerelerdir. önüne bakan insanların kat ettiği yollardır. bir çocuk bakkaldan çıkıyor, avucunda küçücük bir güneş; şiir, çocuğun bakkala girişidir. yoksulluğun, arka cebinde taşıdığı aynadır. kalbinin insana o bağışıdır ki, sinema afişlerinin yalana döndüğü yerde, insanın elinden tutar. ışıkların değil, gölgelerin türküsüdür. bir kadının kirpikleriyle çizdiği gözyaşı haritasına, adamın kuramadığı cümledir şiir. annelerin güneşe serdiği kış yataklarıdır. tenha evlerin, sokaklardan hıncını almasıdır. bir halkın, silahlara çocuklarını sürdüğü o varlık savaşıdır. askerlerin otobüsten indirdiği kızın götürüldüğü yerden çok ötesidir. okul önlerindeki çocukların, aynaların karşısında ezberlediği noktasız sözlerdir. yolu her gün biraz daha kısalan bir ihtiyarın, bahçesini sevmesindeki hazırlıktır şiir. hapishane camlarından içeriye dolan seslerdir. aşkın, kendisini hem bulduğu hem yitirdiği tek çaresizliğidir. zamanın kalbe açtığı kesiklere, yine zamanın bastığı küldür.

şiir bize anlamayı öğretir, sevmeyi öğretir, karşı çıkmayı öğretir, sessizliğe saygıyı öğretir, ufukların ardını öğretir, geleceği öğretir, soru sormayı öğretir, kendi gözümüzün ve kalbimizin büyüsünü öğretir, sınırların saçmalığını öğretir, alın çizgisinin derinliğini öğretir, kuşkunun verimliliğini öğretir, yetinmemenin zenginliğini öğretir, zorbalığın zavallılığını öğretir, zamanın ürpertisini öğretir, gecenin ışığını öğretir. kısaca insanın ve doğanın tükenmez hazinesini serer önümüze, ruhumuza. bilincinde olalım olmayalım; mezar taşımızdaki hayıflanmadır şiir.

insanlık ne kadar büyük bir yalnızlığı, yabancılaşmayı, sevgisizliği ve yıkımı yaşıyor olursa olsun, dünyanın herhangi bir yerinde şiir yazan birisi varsa ve onu okuyan bir başkası varsa, barıştan, aşktan, özgürlükten ve güzellikten umudu kesmeye gerek yoktur. çünkü insanın ve ulusların en yalansız, en korkusuz ve en iyi oldukları bir iki özel alandan ve olanaktan birisidir şiir.

bir uzaklaşma sanatıdır şiir; herkesi yanına alarak uzaklaşma.